Bir çiftçinin gözünden bakınca, güneşin doğuşu umut; toprağın bereketi ise geçim kaynağıdır. Ancak son yıllarda ne güneş eskisi kadar umut veriyor ne de toprak, emeğin karşılığını yeterince verebiliyor. Çünkü tarımda alım gücü hızla düşüyor ve bu sessiz çöküş, hem üreticiyi hem de soframıza gelen her lokmayı tehdit ediyor.
Mazotun, gübrenin, yem ve ilaç fiyatlarının neredeyse her ay zamlandığı bir düzende, çiftçinin sattığı ürünün fiyatı yerinde sayıyor. Aradaki bu makas ise her geçen gün daha da açılıyor. Örneğin, bir yıl içinde mazota %80’e yakın zam gelirken, buğday fiyatındaki artış %30’u bile bulmuyor. Bu ne demek? Çiftçi üretmeye devam ettikçe zarar ediyor.
Kendi ürettiği domatesi marketten almak zorunda kalan üreticiler tanıyoruz. İronik ama gerçek. Tarım işçisinin günlük yevmiyesi arttığında dahi, bu parayla aldığı temel gıda maddesi azalıyor. Alım gücü düştükçe, üretim isteği de azalıyor. Kırsalda yaşayanlar şehir hayaline, şehirdekiler ise ithal ürüne mecbur kalıyor.
Bu noktada, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) gibi kurumların rolü hayati önem taşıyor. Avrupa Birliği destekli IPARD programları kapsamında verilen hibe ve teşvikler, kırsal kalkınmanın en güçlü dayanağı olabilir. Özellikle traktör arkası ekipmanlar, modern hayvancılık yatırımları, arıcılık, tıbbi aromatik bitkiler ve soğuk hava depoları gibi alanlara verilen destekler sayesinde üretici nefes alabilir.
Ancak bu desteklerin sahaya etkin şekilde ulaşabilmesi için hem bürokratik süreçlerin sadeleştirilmesi hem de çiftçinin danışmanlık desteğiyle yönlendirilmesi gerekiyor. Bilgiye ulaşamayan çiftçi, bu desteklerden maalesef yeterince yararlanamıyor.
Peki, çözüm ne?
Üreticinin girdi maliyetlerinin azaltılması, alım garantilerinin netleşmesi ve kooperatiflerin güçlendirilmesi şart. Aynı zamanda TKDK gibi kurumların kırsaldaki görünürlüğü artırılmalı, danışmanlık mekanizmaları yaygınlaştırılmalı ve genç çiftçilerin üretimde kalmaları için özel destekler sunulmalıdır.
Tarım yalnızca bir sektör değil; aynı zamanda bir bağımsızlık meselesidir. Gıdanın güvencesi, üreticinin emeğiyle başlar. Bugün o emek değersizleştiriliyorsa, yarın soframızdaki her lokma daha pahalı ve daha zor ulaşılır hâle gelecek.
Toprağın sesine kulak verelim. Çünkü o ses, sadece çiftçinin değil, hepimizin geleceğinin sesi.