Yıllardır süren diplomatik müzakereler sonunda Birleşmiş Milletler, 2023 yılında insanlık için oldukça tarihi bir adım attı: Okyanus Anlaşması (ya da resmi adıyla Biyoçeşitlilik Anlaşması – BBNJ). Bu anlaşma, okyanusların yüzde 60’ından fazlasını kapsayan açık denizleri korumayı hedefliyor. Ancak hâlâ şu sorular gündemde: Bu bir kurtuluş mu, yoksa geç kalınmış bir çabanın başlangıcı mı?
Açık Denizler: Sahipsiz Gibi Görünüp Herkesin Olan
Dünyamızın mavi yüzeyi, toplam yüzey alanının %70’ini oluşturuyor. Fakat bu devasa alanın büyük bir kısmı herhangi bir ülkenin yetki alanı dışında yer alıyor. Yani açık denizler, hukuki bir gri alanda yıllarca plansız şekilde kullanıldı: yoğun balıkçılık, derin deniz madenciliği, plastik kirliliği ve iklim değişikliği bu alanları tahrip etti.
Anlaşma Ne Getiriyor?
Okyanus Anlaşması, ülkelerin açık denizlerde yeni koruma alanları oluşturmasına, çevresel etki değerlendirmelerinin zorunlu hale getirilmesine ve deniz genetik kaynaklarının kullanımında hakkaniyetli paylaşımı öngörüyor. Yani artık bir ülke veya şirket, okyanusun derinliklerinde keşfettiği bir genetik kaynağı sınırsızca sömüremeyecek.
Ayrıca anlaşma, 2030 yılına kadar dünya denizlerinin en az %30’unun korunması hedefini destekleyen ilk küresel adım olarak öne çıkıyor.
Umut mu, Yetersizlik mi?
Elbette bu gelişme umut verici. Ama pratikte işler o kadar da kolay değil. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için en az 60 ülkenin imzasının resmen onaylanması gerekiyor. Ayrıca denetim mekanizmaları, cezai yaptırımlar gibi kritik detaylar hâlâ gri.
Ayrıca büyük deniz gücü olan ülkelerin bu anlaşmayı ne kadar ciddiye alacağı da belirsiz. Zira açık denizler sadece çevresel değil, jeopolitik bir mesele haline de gelmiş durumda.
Türkiye Nerede?
Türkiye, henüz bu anlaşmanın öncü ülkeleri arasında yer almasa da, Mavi Vatan doktrinini benimsemiş bir ülke olarak küresel denizcilik düzenine kayıtsız kalamaz. Denizel biyolojik çeşitliliği korumak sadece çevreyle değil, aynı zamanda gıda güvenliği, ekonomik sürdürülebilirlik ve diplomatik vizyon ile de doğrudan bağlantılı.
Son Söz
Okyanus Anlaşması, dünyanın mavi yarasına bir pansuman olabilir. Ancak iyileşme, sadece kağıt üstündeki imzalarla değil, gerçek politik iradeyle mümkün. Bugün attığımız adımlar, çocuklarımıza mavi bir gezegen bırakıp bırakamayacağımızı belirleyecek.