Eskişehir denince çoğu kişinin aklına ilk gelen şeylerden biri üniversiteleri, Porsuk Çayı ya da lületaşıdır. Ama bu kentin kimliğinde sessizce duran bir başka kahraman daha vardır: Eskişehir Şeker Fabrikası.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkenin kalkınma hamleleri içinde temeli atılan bu fabrika, yalnızca bir üretim tesisi değil; aynı zamanda Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durma iradesinin simgesidir. 1933 yılında temelleri atılan Eskişehir Şeker Fabrikası, Anadolu’nun ortasında bir sanayi devriminin habercisiydi.
Fabrika, sadece şeker üretmedi; bir bölgenin kaderini değiştirdi. Çiftçiler pancar ekti, köylerde ekonomi canlandı, işçiler için yeni bir yaşam kuruldu. O dönem için bir fabrika demek, ekmek kapısı demekti. Eskişehir Şeker Fabrikası, binlerce ailenin geçim kaynağı, nesillerin ortak hatırası haline geldi.
Yıllar içinde üretim teknolojisi gelişti, modern tesisler kuruldu; ama şekerin o kendine özgü kokusu hep aynı kaldı. Her kampanya döneminde fabrikanın bacasından yükselen duman, Eskişehir’de bir bereket simgesi olarak görülür. O duman, hem pancar tarlalarından gelen emeği hem de Cumhuriyetin üretim azmini anlatır.
Bugün geldiğimiz noktada ise tablo karmaşık. Özelleştirmeler, maliyet artışları, pancar kotası gibi nedenler fabrikanın üretim kapasitesini ve bölge çiftçisinin motivasyonunu etkiliyor. Ancak Eskişehir halkı için bu fabrika hâlâ “bir hatıra değil, bir miras”. Çünkü bu şehir, üretmeden var olunamayacağını bilen bir şehir.
Belki de artık şeker fabrikalarına yalnızca ekonomik bir gözle değil; tarihsel, kültürel ve toplumsal bir değer olarak da bakmanın zamanı geldi. Çünkü bir fabrika, bir kentin belleğinde yalnızca duvarlardan ibaret değildir — içinde alın teri, umut ve Cumhuriyet ideali saklıdır.
Eskişehir ve Şekerin Hikâyesi: Bir Fabrikanın Şehre Kattıkları
