Cumhuriyet’in ilk yılları… Genç Türkiye, savaşlardan yeni çıkmış, üretim gücü yorgun, kırsal yoksul, tarımsal yapı ise dağınık ve geleneksel. Tam da böyle bir dönemde, 1928’de Almanya’dan davet edilen Dr. Oldenburg ve heyetinin hazırladığı Oldenburg Raporu, yalnızca bir teknik değerlendirme değil; Türkiye’nin tarımsal geleceğine bırakılmış bir vasiyetti.
Bu rapor, bugün çoğu zaman akademik çevrelerde hatırlansa da, aslında Türkiye’nin tarımsal modernizasyonunun en kritik dönemeçlerinden biridir. Çünkü Oldenburg Raporu, bir eksiklik listesinden fazlasını sundu: Bir vizyon, bir yol haritası ve tarımın kaderini değiştirecek öneriler.
Bir Ülkenin Aynası: Tarımsal Eğitimden Su Yönetimine
Oldenburg, Anadolu’yu gezerken en çok tarımsal eğitimin zayıflığına dikkat çekti. Bugün adını sık duyduğumuz pek çok tarımsal okulun, ziraat fakültelerinin ve araştırma enstitülerinin temeli aslında bu rapordan ilham aldı.
Rapor diyor ki:
“Eğitim yoksa modern tarım olmaz.”
Bu öneri, yeni Türkiye’nin tarım politikalarında mihenk taşı oldu. Ziraat mühendisliği mesleğinin kurumsallaşmasında bile bu raporun etkisi sezilir.
Su yönetimi geliştirilmeden verim artırılamaz.
1928’de söylenen bu cümle, 2025 Türkiye’sinin kuraklık tartışmalarıyla daha da anlam kazanıyor. Bugün barajları, sulama kanallarını, kapalı sistem sulamayı konuşuyorsak, o yıllarda yapılan bu erken uyarının payı büyüktür.
Hayvancılık, tavukçuluk ve kooperatifçilik desteklenmelidir.
Cumhuriyet, köylüyü yalnız bırakmayan bir model tasarlamak istiyordu; bu görüşler de o modelin tuğlalarını oluşturdu.
Türkiye İçin Neden Bu Kadar Önemliydi?
Çünkü Türkiye o dönemde tarıma bağımlı bir ülkeydi — tıpkı bugün hâlâ büyük oranda olduğu gibi. Sanayi gelişmemişti, şehirleşme sınırlıydı, dış ticaretin belkemiği tarımdı. Oldenburg Raporu’nun önemi tam burada ortaya çıkar:
Türkiye’ye, “verimli üretim nasıl yapılır?” sorusunun ilk bilimsel cevabıdır.
O güne kadar halkın deneyime dayalı üretimi ilk kez bilimsel yöntemlerle buluşturulmuş, planlı tarım düşüncesi devlet politikası hâline getirilmiştir.
Bugünden Bakınca: Hâlâ Geçerliliğini Koruyan Dersler
Aradan yaklaşık bir asır geçmesine rağmen, raporu okuduğunuzda şu şaşırtıcı gerçeği görürsünüz:
Oldenburg’un eleştirdiği pek çok sorun, bugün hâlâ Türkiye’nin önünde duruyor.
Tarımsal eğitimde kalıcı yenilik ihtiyacı
Çiftçinin finansmana erişim problemi
Kooperatifleşmenin zayıf kalması
Su kaynaklarının hızla tükenmesi
Verimsiz üretim yöntemleri
Çiftçinin yaşlanması, gençlerin tarımdan uzaklaşması
Bugün masaya koyduğumuz sorunlar, neredeyse 1928’in aynası.
Bu da bize şu soruyu sorduruyor:
Türkiye, tarımda ilerlemek için aslında yüz yıl önce alınmış bir reçeteyi neden tam uygulayamadı?
Son Söz: Geçmişi Anlamak, Geleceği Kurtarır
Oldenburg Raporu’nun en değerli yanı, dönemin Türkiye’sine modern tarımın kapısını aralamasıydı. Ancak bu rapor aynı zamanda bugün için de bir pusula niteliğinde.
Belki de Türkiye’nin ihtiyacı yeni bir Oldenburg Raporu değil; o eski raporda yazanları gerçekten hayata geçirmek…
Çünkü toprak insanın hafızasıdır. Ve Türkiye, tarımsal hafızasını ne kadar güçlü tutarsa geleceğini o kadar sağlam kurar.