Giriş: Faiz Giderlerinin Ekonomideki Yeri
Faiz giderleri, devletin iç ve dış borçları nedeniyle ödediği faiz tutarlarını ifade eder. Kamu maliyesi açısından bu kalem, bütçenin en önemli ve baskın harcamalarından biridir. Özellikle yüksek enflasyon ve yüksek faiz dönemlerinde faiz giderlerinin bütçede kapladığı oran artar; bu da diğer harcama kalemlerini kısıtlar ve kamunun yatırım kapasitesini azaltır. Türkiye’de de özellikle son yıllarda artan borçlanma ihtiyacı, yükselen faiz oranları ve döviz kuru dalgalanmaları faiz yükünü önemli ölçüde artırmıştır.
Tarihsel Süreç: 1990’lardan Günümüze
1990’lı yıllarda Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon ve kronik bütçe açıkları nedeniyle faiz sarmalına girmişti. Özellikle 1994 krizi ve 2001 krizi, faiz giderlerini bütçenin neredeyse yarısına kadar yükseltmişti. 2002 yılında merkezi yönetim bütçesinde faiz giderlerinin toplam harcamalara oranı %43 seviyelerine kadar çıkmıştı. Bu durum, kamu kaynaklarının büyük bir kısmının sadece borcun finansmanına gitmesine, eğitim, sağlık ve altyapı gibi alanlara ayrılacak kaynağın ise ciddi şekilde azalmasına neden oldu.
2000’li yılların ortasından itibaren ise mali disiplin politikaları, yapısal reformlar ve küresel faiz ortamındaki düşüşle birlikte Türkiye’nin faiz giderlerinde gözle görülür bir gerileme yaşandı. 2013 yılında faiz giderlerinin toplam bütçe harcamalarındaki payı %13,1 seviyesine kadar geriledi. Bu süreçte hem nominal faiz oranları düştü hem de Türkiye’nin risk primi azaldı. Böylece devlet, daha düşük maliyetle borçlanabilir hale geldi.
Ancak 2018’den itibaren küresel piyasalarda yaşanan dalgalanmalar, Türkiye’de artan enflasyon ve risk primi ile birlikte faiz oranları yeniden yükselmeye başladı. Döviz kurlarındaki sert artışlar da dış borcun TL karşılığını büyüttü ve toplam faiz yükünü tekrar yukarı çekti.
Güncel Durum: Rakamlar ve Nedenleri
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de merkezi yönetim bütçesinde faiz giderleri yıllık yaklaşık 1,4 trilyon TL’yi aştı. Bu tutar, toplam bütçe harcamalarının %17-18’i civarında seyrediyor. Faiz yükünün artmasında birkaç temel neden öne çıkıyor:
Yüksek enflasyon: Enflasyon oranı yükseldikçe, Hazine’nin yeni çıkardığı borçlanma araçlarının faizi de yükseliyor.
Kısa vadeli borçlanma: Türkiye, borç portföyünün önemli kısmını kısa vadeli olarak yenilemek zorunda kalıyor. Bu da faiz oranlarının daha sık güncellenmesine ve yükselmesine yol açıyor.
Kur riski: Dış borçların döviz cinsinden olması, TL’deki değer kayıplarının borç stokunun büyümesine ve faiz giderlerinin artmasına neden oluyor.
Yüksek risk primi: Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği düşük notlar, yatırımcıların Türkiye’ye borç verirken daha yüksek faiz talep etmesine yol açıyor.
Son yıllarda özellikle kur korumalı mevduat (KKM) gibi araçların da kamuya getirdiği ek yük, doğrudan faiz gideri olmasa da kamu maliyesinde toplam borçlanma ihtiyacını artırarak dolaylı şekilde faiz harcamalarını yükseltiyor.
Faiz Giderlerinin Ekonomi ve Bütçe Üzerindeki Etkileri
Faiz giderlerinin yüksek olması hem kısa vadede hem de uzun vadede ekonomik yapı üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor:
Bütçede sıkışıklık: Faiz ödemeleri zorunlu ve geri dönülemez nitelikte olduğu için, eğitim, sağlık, sosyal harcamalar ve altyapı yatırımlarına ayrılacak kaynağı daraltıyor.
Büyüme üzerinde baskı: Yatırımlar için kamunun sağlayacağı destek azalınca, özel sektör de daha temkinli davranıyor; bu da potansiyel büyümeyi sınırlıyor.
Gelir dağılımı: Faiz gelirlerinin büyük kısmı, zaten finansal varlıklara sahip olan kesime gidiyor; dolayısıyla gelir dağılımında adaletsizlik artabiliyor.
Yeni borç ihtiyacı: Yüksek faiz ödemeleri, kamu borç stokunu düşürmeyi zorlaştırıyor ve devletin yeni borçlanmaya devam etmesine yol açıyor.
Bu nedenle faiz giderlerinin sürdürülebilir seviyelere çekilmesi, sadece bütçe dengesi için değil, sosyal refah ve ekonomik istikrar açısından da kritik önem taşıyor.
Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Türkiye’nin faiz yükünün artmasının temelinde yalnızca faiz oranlarının yüksekliği değil; aynı zamanda yapısal ve kurumsal bazı sorunlar da bulunuyor. Bunları ve çözüm yollarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Borçlanma yapısının uzun vadeye kaydırılması: Daha uzun vadeli ve sabit faizli borçlanma, kısa vadede maliyetli olabilir; ancak dalgalanmaları azaltır ve faiz yükünü öngörülebilir hale getirir.
Risk primini düşürecek adımlar: Hukukun üstünlüğü, öngörülebilir ekonomi politikaları ve kurumsal reformlar; yatırımcı güvenini artırır ve borçlanma maliyetini düşürür.
Enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi: Enflasyonun kontrol altına alınması, yalnızca borçlanma faizini değil; genel ekonomik istikrarı da güçlendirir.
Bütçe disiplini: Kamu harcamalarında verimliliğin artırılması ve israfın azaltılması, yeni borç ihtiyacını azaltır ve faiz giderlerinin payını düşürür.
Dış finansman bağımlılığının azaltılması: İhracatın ve yerli üretimin güçlendirilmesi, döviz ihtiyacını ve kur baskısını azaltır; bu da dolaylı olarak faiz yükünü hafifletir.
Gelecek Perspektifi
Türkiye’nin demografik yapısı, genç ve dinamik nüfusu ile büyüme potansiyeli güçlü bir ülke olma avantajı devam ediyor. Ancak bu potansiyelin hayata geçebilmesi için, kamu maliyesinin daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması şart. Özellikle faiz giderlerinin bütçedeki payının daha düşük seviyelere çekilmesi, kamunun sosyal ve altyapı harcamalarına daha fazla kaynak ayırmasını sağlayacak; böylece hem ekonomik büyüme hızlanacak hem de toplumsal refah artacaktır.
Önümüzdeki yıllarda, faiz giderlerinin kontrol altına alınması; yalnızca borçlanma maliyeti açısından değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası itibarı ve yatırım ortamı açısından da kritik bir sınav olacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin yüksek faiz giderleri; geçmişten gelen yapısal sorunlar, küresel ekonomik koşullar ve iç politik gelişmelerin etkisiyle bugünkü seviyelere ulaşmıştır. Ancak çözüm yine mümkündür: Ekonomik istikrar, güven ortamı ve yapısal reformlarla birlikte, faiz yükü zamanla düşebilir ve bütçe daha sağlıklı bir yapıya kavuşabilir. Bu da uzun vadede yalnızca kamu maliyesini değil, toplumun tamamını olumlu yönde etkileyecektir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar