Türkiye 2025 yılının ilk beş ayında tarımsal ihracat performansında kayda değer bir başarıya imza attı. Hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve bunlara bağlı ürünlerin dış satımı, 5 milyar 230 milyon doları aşarak geçen yılın aynı dönemine göre %4,2 oranında bir artış gösterdi. Toplamda 5,2 milyon tonluk ürün 211 ülke ve serbest bölgeye ihraç edildi. Ancak bu ihracat başarısının gölgesinde kalan bir başka tablo daha var: Türkiye’nin aynı dönemde artan tarımsal ithalatı, özellikle stratejik ürünlerde dışa bağımlılık tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
İHRACATTA YÜKSELİŞ SÜRÜYOR
Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri (GAİB) tarafından yapılan açıklamalara göre, yılın ilk beş ayında hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri sektöründe Türkiye, toplam 5 milyar 230 milyon 610 bin dolar gelir elde etti. 5,2 milyon tonu aşan ürün sevkiyatı hem üreticinin elinin güçlendiğini hem de ihracatçının yeni pazarlar bulma konusundaki kabiliyetini yansıtıyor.
En fazla ihracat yapılan ülkeler arasında Irak, Suriye, Libya, Sudan gibi yakın coğrafyadaki ülkeler öne çıkarken; Avrupa ve Asya pazarlarında da giderek artan bir talep söz konusu. Türk tarım ürünlerinin uygun fiyatları, ürün kalitesi ve coğrafi yakınlık avantajı, bu başarının temel nedenleri arasında gösteriliyor.
AHMET TİRYAKİOĞLU: “STOK SORUNU KRİTİK BİR BAŞLIK”
Türkiye İhracatçılar Meclisi Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri Sektör Kurulu Başkanı Ahmet Tiryakioğlu, yaptığı değerlendirmede ihracatın memnuniyet verici düzeyde olduğunu ancak özel sektörde ciddi bir stok problemi yaşandığını ifade etti.
Özellikle serbest piyasada stok yapabilme kapasitesinin yetersizliği, kur dalgalanmalarına karşı korumasızlık yaratıyor. Tiryakioğlu’na göre bu durum, sadece dış satım kapasitesini değil, aynı zamanda iç piyasada fiyat dengesinin sağlanmasını da zora sokuyor.
TMO’NUN FİYAT POLİTİKASI SEKTÖRÜ RAHATLATTI
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından buğday alım fiyatlarının açıklanması da sektör için önemli bir gelişmeydi. Açıklanan fiyatlar, üretici maliyetlerini gözeten ama kamu finansman dengesiyle de çelişmeyen bir seviyede tutuldu. Bu durum hem üretici memnuniyetini sağladı hem de enflasyon baskısının önüne geçilmesine katkı sundu.
Tiryakioğlu bu konuda şunları söyledi: “Fiyatlar ne çok düşük ne de kamuya zarar verecek kadar yüksek. Bu denge, sektörde güven ortamı yaratıyor. Her paydaş bu süreçten daha öngörülebilir bir şekilde çıkıyor.”
Ancak bu değerlendirmeye rağmen, alım fiyatlarının bazı bölgelerde üretici maliyetini tam karşılayamadığına dair eleştiriler de gündemde. Bu da ürün bazında bölgesel farkların daha dikkatli izlenmesi gerektiğini gösteriyor.
GÖZDEN KAÇAN GERÇEK: TARIMSAL İTHALATTAKİ YÜKSELİŞ
İhracat verileri bu kadar parlak görünürken, aynı dönemde artan tarımsal ithalat dikkat çekici bir başka boyut sunuyor. Özellikle buğday, mısır, soya, ayçiçeği ve yağlı tohumlar gibi stratejik ürünlerde Türkiye’nin ithalata bağımlılığı artmaya devam ediyor.
2025’in ilk beş ayında yapılan ithalat verilerine bakıldığında, özellikle ham madde niteliğindeki tarım ürünlerinin ciddi oranda dışarıdan karşılandığı görülüyor. Bu da ihracatın büyük kısmının işlenmiş ürünlerden oluştuğunu, ancak hammaddenin önemli bölümünün dışarıdan geldiğini ortaya koyuyor.
Bu durumu şöyle özetlemek mümkün:
İhracat artıyor, ama ham madde büyük oranda ithal ediliyor.
Üretim zinciri kısmen dışa bağımlı, bu da dış şoklara karşı hassasiyeti artırıyor.
Fiyat istikrarı riske giriyor, çünkü uluslararası piyasalardaki fiyat artışları doğrudan iç pazara yansıyor.
Bu tabloya baktığımızda, “ihracat başarısı” aslında bir yapısal dönüşümün sağlanamadığını da gösteriyor. Türkiye uzun süredir kendi üreticisinin değil, başka ülkelerin üreticilerinin ürünlerini işleyip ihraç eder konumda.
TARIMSAL PLANLAMA EKSİKLİĞİ VE YERLİLEŞTİRME İHTİYACI
Gıda arz güvenliği ve tarımsal sürdürülebilirlik açısından değerlendirildiğinde, bu tablo ciddi bir yapısal zafiyeti işaret ediyor. Türkiye’nin tarımsal üretiminde özellikle yem bitkileri, yağlı tohumlar ve tahıl üretimi gibi alanlarda planlı ve uzun vadeli politikalara ihtiyaç var.
İthalata dayalı model, kısa vadede ihracat rakamlarını parlak gösterse de uzun vadede hem ekonomik hem de stratejik olarak zayıf bir zemine oturuyor. Bu bağlamda;
Yerli tohumculuk sisteminin güçlendirilmesi,
Sözleşmeli tarımın yaygınlaştırılması,
Depolama ve lojistik altyapısının modernize edilmesi,
Çiftçi gelirlerinin güvence altına alınması,
Ve en önemlisi, ürün bazlı üretim planlaması yapılması hayati önem taşıyor.
DEĞERLENDİRME: İHRACATIN BAŞARISI GERÇEK, ANCAK DAYANAĞI ZAYIF
Türkiye’nin 2025 yılına güçlü bir tarımsal ihracat performansıyla başlaması önemli bir gelişme. 5 milyar doları geçen gelir, sektörde çalışan yüz binlerce kişi açısından olumlu bir işaret. Ancak bu başarının arka planında yatan yapısal gerçekler, işlerin sürdürülebilir olmadığını açıkça gösteriyor.
İthalata bağımlı üretim, dışarıdan gelen her ekonomik veya jeopolitik sarsıntıda sistemi krize açık hale getiriyor. Bu nedenle hem kamu politikalarının hem özel sektör yatırımlarının dışa bağımlılığı azaltacak yönde dönüşmesi gerekiyor.
Sadece ihracatın miktarını artırmak değil, aynı zamanda katma değerini yükseltmek ve girdiyi yerli üretimden sağlamak esas hedef olmalı. Böylece hem çiftçi kazanır hem ihracatçı rekabetçi olur hem de ülke ekonomisi dış şoklara karşı daha dirençli hale gelir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar