Zafer Özcivan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Trump’ın Dünyayı Şekillendirmek İçin Kullandığı “Deli Adam Teorisi”

Trump’ın Dünyayı Şekillendirmek İçin Kullandığı “Deli Adam Teorisi”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son yıllarda küresel siyasetin en çok konuşulan figürlerinden biri şüphesiz Donald Trump. Onu sadece Amerikan iç siyasetine yön veren bir isim olarak görmek yetersiz kalır; Trump aynı zamanda dış politikada izlediği sıra dışı yol ve bilinçli olarak uyguladığı “öngörülemezlik stratejisi” ile tüm dünyada taşları yerinden oynattı.

Peki nedir bu stratejinin temeli? Siyaset biliminde “Deli Adam Teorisi” (Madman Theory) olarak bilinen bir yaklaşım var. Kısaca tanımlamak gerekirse: Bu teoriye göre, bir liderin hasımlarını ve hatta müttefiklerini kendisinin “ne yapacağı kestirilemeyen, gözü kara ve kontrol edilemez” biri olduğuna inandırması hedeflenir. Böylece karşı taraf, “Bu adam gerçekten bir çılgınlık yapabilir” korkusuyla geri adım atmaya, taviz vermeye ve masaya oturmaya zorlanır.

Trump’ın özellikle başkanlık yıllarında ve sonrasında uyguladığı yöntem tam da bu. Siyaseti ve diplomasiyi klasik çizgilerin dışına taşırarak, kuralları altüst eden bir üslup benimsedi. Bir gün çok sert açıklamalar yapıp ertesi gün zıt bir tutum takındı; bazen düşmanına sarıldı, bazen en yakın müttefikine bile saldırdı. Bu dalgalı, öngörülemez çizgi aslında bir rastlantı değil; bilinçli olarak uygulanan bir taktikti.

Deli Adam Teorisi’nin kökeni ve Trump yorumu

Bu teori ilk kez Soğuk Savaş döneminde, ABD’nin eski başkanlarından Richard Nixon tarafından açıkça dillendirildi. Nixon, Vietnam Savaşı’nda müzakere masasında elini güçlendirmek için kendisini “dengesiz ve kontrolsüz bir lider” gibi göstermeyi amaçlamıştı. Danışmanı Henry Kissinger’a “Kuzey Vietnamlılara, Nixon’ın deli olduğunu, neler yapabileceğini kimsenin bilemeyeceğini söyleyin” demişti. Böylece karşı tarafı korkutarak, daha hızlı bir uzlaşma elde etmeyi umuyordu.

Trump da benzer bir yolu izledi; ancak kendine has üslubuyla, çok daha görünür ve saldırgan bir şekilde. Örneğin İran’a “Saldırabilirim de saldırmayabilirim de” demesi ya da Kanada’yı “ABD’nin 51’inci eyaleti” ilan edecek kadar ileri gitmesi, Grönland’ı ilhak etmeyi düşünmesi… Bunlar bir liderin öylesine ağızdan kaçırdığı cümleler değil; hasımlarına ve hatta müttefiklerine “Benim ne yapacağım belli olmaz, dikkatli olun” mesajıydı.

Bu yöntem, kısa vadede sonuç da verdi: Avrupalı müttefikler savunma bütçelerini yükseltmek zorunda kaldı, NATO zirvesinde katkı paylarını %5’e çıkarma sözü verdiler. Yıllardır ABD’nin dile getirdiği ancak tam başarı sağlayamadığı talepler, Trump’ın baskıcı ve öngörülemez tavrı sayesinde kısa sürede gerçekleşti.

Peki, deli mi yoksa stratejik mi?

Trump’ın bu yaklaşımı ilk bakışta “dengesiz” ya da “kontrolsüz” gibi görünebilir. Oysa detaylı baktığımızda, aslında oldukça bilinçli bir strateji olduğunu görüyoruz. Siyaset bilimciler, Trump’ın emlak sektöründeki geçmişinin de etkili olduğunu söylüyor. Orada da pazarlık gücünü artırmak için karşı tarafı şaşırtmayı, baskı kurmayı ve masada bir anda beklenmedik tekliflerle gelmeyi öğrenmişti.

Ancak iş sadece hasımlarla sınırlı kalmadı. Trump, en yakın müttefiklerine bile aynı yöntemi uyguladı. Örneğin NATO’nun meşhur 5. maddesi – ki bir üye ülkeye saldırı olursa tüm üyelerin birlikte savunmaya geçmesini öngörür – konusunda bile “Belki savunuruz, belki savunmayız” gibi belirsiz ifadeler kullandı. Bu, Avrupalı liderlerde “Artık ABD’ye tam olarak güvenemeyiz” kaygısını doğurdu.

Bu tavrın en açık göstergelerinden biri de ABD yönetiminden sızan mesajlardı. ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in, Avrupalı müttefikler için “beleşçiler” ifadesini kullanması, Başkan Yardımcısı JD Vance’in Münih’te “ABD artık Avrupa’nın garantörü olmayacak” demesi gibi örnekler; Trump’ın bu dili sadece kendisinin değil, tüm ekibinin de benimsediğini gösteriyor.

Öngörülemezliğin iki yüzü

Deli Adam Teorisi, iyi kurgulandığında kısa vadede güçlü bir koz olabilir. Trump da bu sayede NATO’yu “Bedavacı” diyerek baskı altına aldı, Avrupalı liderleri savunma harcamalarını artırmaya zorladı. Hatta Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, ABD’ye bazı maden imtiyazları vermeyi kabul etti.

Fakat bu stratejinin uzun vadede ciddi zaafları da var. En önemlisi, bir süre sonra “öngörülemez” görünen lider bile öngörülebilir hale geliyor. Trump’ın en çok istediği şeylerden birinin “övülmek” olduğunu fark eden Avrupalı liderler, ona övgü dolu mesajlar atarak gönlünü almayı seçti. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin Trump’a gönderdiği “Tebrikler ve İran’daki kararlı eyleminiz için teşekkürler” mesajı bunun açık örneği. Trump bu mesajları kamuoyuna ifşa etti ve “Bakın, beni destekliyorlar” dedi. Ama aslında Trump’ın zaafını, yani “pohpohlanma” ihtiyacını da açığa çıkardı.

Dahası, bu yaklaşım her zaman her düşmanda işe yaramıyor. Örneğin Putin, Trump’ın tehdit ve vaatlerine aldırış etmedi; Ukrayna’ya saldırısını sürdürdü. Trump da temmuz ayındaki bir görüşme sonrası “Putin’in savaşı bitirmeye yanaşmamasına hayal kırıklığına uğradım” demek zorunda kaldı.

Sonuç: Gerçekten dünyayı değiştiren bir strateji mi?

Trump’ın uyguladığı “Deli Adam Teorisi”, kuşkusuz dünya siyasetinde pek çok taşın yerinden oynamasına neden oldu. NATO’nun savunma harcamalarının artması, ABD’nin müttefiklerle ilişkilerinde belirsizlik ortamı yaratması, Avrupa’da “Kendi kendimizi savunmalıyız” fikrinin güçlenmesi gibi sonuçlar doğurdu.

Ancak bu stratejinin uzun vadede ABD’nin itibarına ve güvenilirliğine zarar verdiği de ortada. Artık ABD bile en yakın müttefikleri için öngörülebilir bir ortak değil. Ve belki de Trump’ın en büyük kozu olan “öngörülemezliği” bile yavaş yavaş öngörülebilir hale geliyor.

Sonuç olarak Trump, öngörülemezliği bir siyaset doktrinine dönüştürerek dünyayı gerçekten sarsmayı başardı. Ama bu doktrinin sürdürülebilir olup olmadığı, tarih tarafından yazılacak.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!