Ortadoğu bir kez daha ateş topuna döndü. İsrail’in 13 Haziran’da İran’a başlattığı saldırı ve İran’ın misillemesiyle büyüyen çatışmalar, artık sadece siyasi bir kriz olmaktan çıkıp, bölgesel bir savaşa dönüşme sinyali veriyor. Bu savaşın silahlarla değil, ekonomiler üzerinden açtığı cephe ise şimdiden Türkiye’yi ciddi biçimde etkiliyor. Özellikle enerji fiyatları üzerinden gelen yeni şok dalgası, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in titizlikle yürüttüğü ekonomi programını adeta sarsıyor.
PETROLDEKİ YÜKSELİŞ, ENFLASYONUN KAPISINI ZORLUYOR
Dünyanın en stratejik geçiş yollarından biri olan Hürmüz Boğazı’nın kapanma ihtimali, petrol fiyatlarını fırlattı. İran ve Umman arasında bulunan bu dar boğazdan, dünya petrolünün yaklaşık beşte biri geçiyor. Eğer savaş büyür ve bu boğaz kapanırsa, Brent petrolün varil fiyatının 150 doları aşabileceği söyleniyor. Kısacası, sadece Ortadoğu değil, bütün dünya bu savaşın ekonomik cephesinden nasibini alacak gibi.
Türkiye için ise bu durum en çok enerji faturasında kendini hissettirecek. Zira Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Mazot, benzin, doğalgaz gibi her şey dışarıdan geliyor. Daha birkaç hafta önce 60 dolar seviyesinde seyreden petrol, şimdiden 76 doları gördü. Doğalgaz fiyatları da benzer şekilde yukarı tırmanıyor. Bu da demek oluyor ki: üretimden nakliyeye, pazardaki domatesten marketteki deterjana kadar her şey zamlanacak. Ve bu sadece başlangıç.
“TÜRKİYE PETROLÜ İRAN’DAN ALMIYORUZ” DİYOR AMA…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın açıklamaları, kamuoyunu rahatlatma çabası taşıyor. “2019’dan bu yana İran’dan petrol almıyoruz” diyor ama Türkiye İran’dan halen doğalgaz alıyor. Yani risk kapımızda. Şu an için doğalgaz arzında kesinti yok ama fiyatlar zaten artıyor. Enerji Bakanı da bunu teyit ediyor: “Bir parça yukarı çıkıyor, daha da çıkabilir.”
Türkiye’nin İran’dan aldığı petrolü ikame etmek için başka kaynaklara yöneldiği, örneğin Basra Körfezi çıkışlı petrolleri ithal ettiği belirtiliyor. Ancak bu tedarik zinciri de Hürmüz Boğazı’ndan geçiyor. Yani orası kapanırsa Türkiye’nin petrol ithalatı da ciddi risk altına girer.
Peki Gabar’daki petrol? Evet, Bakan Bayraktar’ın söylediğine göre Türkiye’nin petrol ihtiyacının yaklaşık %8’i Gabar’dan karşılanıyor ama bu oranın kriz karşısında yeterli olması imkânsız. Bu, sadece kısa vadede pansuman etkisi yaratır. Yani Türkiye halen büyük ölçüde dışa bağımlı.
ENFLASYON ÇOK YÖNLÜ DARBE ALACAK
İşin en çarpıcı tarafı ise enflasyon. Uzmanlara göre enerji fiyatları ne kadar yükselirse, enflasyon da o oranda sertleşecek. Çünkü Türkiye’de üretilen, taşınan, ithal edilen her ürünün arkasında enerji maliyeti var. Mazotla çalışan tırlar, benzinle dolan nakliye filoları, doğalgazla ısınan evler ve üretim tesisleri… Hepsi enerji fiyatlarına bağımlı.
Ekonomist Prof. Dr. Mehmet Şişman bu konuda net konuşuyor: “Petrol fiyatı 70 doları geçti, bu tehlikeli. 80-90 dolar seviyeleri savaşın seyrine bağlı ama bu gidişat diğer tüm fiyatları artıracaktır.” Bu demek oluyor ki, marketteki süt, ekmek, peynir de bundan etkilenecek. Çünkü bunlar raflara gelene kadar onlarca kilometre yol yapıyor. Bu yolun her santimi mazotla dolu. Bu da dolaylı değil, doğrudan bir zam baskısı anlamına geliyor.
TURİZMDE BÜYÜK RİSK: REZERVASYONLAR İPTAL OLABİLİR
Bir diğer kritik başlık ise turizm. Yaz aylarına girilirken, Türkiye ekonomisi için döviz kazancı anlamında büyük umut bağlanan turizm sektörü, bu savaş ortamından doğrudan etkilenebilir. Ortadoğu’da patlayan bombalar, Avrupa’daki tatilcinin Türkiye planlarını gözden geçirmesine neden olabilir. Otel rezervasyonları iptal olabilir, uçuşlar azalabilir, Türkiye’nin turizm gelirinde ciddi bir düşüş yaşanabilir.
Prof. Şişman bu konuda uyarıyor: “Turizmde zaten kapasite düşük, şimdi rezervasyonlar da iptal edilirse, gelirlerin artması hayal olur. Bu da cari açığın finansmanında önemli bir kaynağın zayıflaması anlamına gelir.” Yani döviz geliri düşer, ithalat artar, ekonomi dengesi bozulur.
İRAN SERMAYESİ TÜRKİYE’YE KAÇABİLİR Mİ?
İşin belki de tek olumlu tarafı, İran’daki bazı sermaye sahiplerinin Türkiye’ye yönelme ihtimali. Şişman bu konuyu şöyle değerlendiriyor: “Net hata ve noksan kaleminde artış olabilir.” Yani sermaye girişleri kayıtsız olarak Türkiye’ye akabilir. Bu, kısa vadede döviz ihtiyacını rahatlatabilir. Ancak bu geçici bir rahatlama olur. Çünkü savaş kaynaklı enerji ve üretim maliyeti artışı, çok daha kalıcı bir sorundur.
SON SÖZ: SAVAŞ UZARSA EKONOMİK PROGRAM RAYDAN ÇIKAR
Ortadoğu’daki her sıcak çatışma, Türkiye için sadece güvenlik değil, ekonomi anlamında da ciddi bir sınavdır. Şu an yaşanan savaş, doğrudan enerji fiyatlarını patlatmış durumda. Bu da Türkiye’nin hem enflasyonla mücadele hem de cari açığı kapatma hedeflerini tehdit ediyor. Mehmet Şimşek’in kurduğu dengeli ekonomi modeli, böyle dış şoklara karşı oldukça hassas.
Sonuç? Savaş ne kadar uzarsa, Türkiye’nin ekonomik dengeleri de o kadar sarsılır. Enflasyon dizginlenemez hale gelir, üretim maliyetleri yükselir, halkın alım gücü düşer, turizm gelirleri azalır, döviz açığı büyür. Yani her anlamda faturayı biz öderiz. Hem cebimizle hem umudumuzla.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar