Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 11 Eylül Perşembe günü gerçekleştirdiği Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini %40,5 seviyesine indirdi. Bu karar, son olarak 24 Temmuz’da yapılan toplantıda %46’dan %43’e indirilen faiz oranının ardından gelmiş oldu. Kurul ayrıca, gecelik borç verme faiz oranını %46’dan %43,5’e, gecelik borçlanma faiz oranını ise %41,5’ten %39’a düşürdü.
Merkez Bankası, kararını açıklarken enflasyonun ana eğiliminin ağustos ayında yavaşladığını, ikinci çeyrekte büyümenin beklentilerin üzerinde gerçekleştiğini ancak nihai yurt içi talebin hâlen zayıf seyrettiğini vurguladı. Gıda fiyatları ve hizmet sektöründeki fiyatların yüksek kalması enflasyon üzerindeki baskıyı canlı tutarken, küresel gelişmeler ve fiyatlama davranışları dezenflasyon süreci açısından risk oluşturmaya devam ediyor. Banka, orta vadede enflasyonu %5 hedefine ulaştıracak parasal ve finansal koşulları sağlamak amacıyla, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı para politikası duruşunu sürdüreceğini belirtti.
Enflasyon Verileri ve Ekonomik Görünüm
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Ağustos 2025’te tüketici fiyatları aylık bazda %2,04, yıllık bazda ise %32,95 artış gösterdi. Bu, önceki aya göre yaklaşık 0,57 puanlık bir düşüş anlamına geliyor. Yasal kira artış oranı için hesaplanan 12 aylık enflasyon ortalaması ise %39,62 seviyesinde. Üretici fiyatlarında da benzer bir düşüş gözlemlendi; yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) aylık %2,48, yıllık bazda %25,16 olarak kaydedildi.
Bu rakamlar, Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararını destekleyen bir çerçeve sunuyor. Banka, talep koşullarının dezenflasyonist seviyelerde olduğunu ve parasal duruşun, talep, kur ve beklenti kanalları üzerinden enflasyonu düşürmeyi hedeflediğini belirtiyor. Ancak gıda ve hizmet fiyatlarının yüksek kalmaya devam etmesi, kısa vadede fiyat istikrarı açısından risk oluşturuyor.
Orta Vadeli Program (OVP) ve Makroekonomik Hedefler
Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan Orta Vadeli Program (OVP) 2025-2028, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki üç yıl için çerçevesini ortaya koyuyor. Buna göre:
2025 enflasyon tahmini %28,5, 2026 %16, 2027 %9, 2028 %8 olarak öngörülüyor.
Ekonominin 2025’te %3,3, 2026’da %3,8, 2027’de %4,3 ve 2028’de %5 büyümesi bekleniyor.
İşsizlik oranı 2025’te %8,4, 2028’de %7,8’e gerileyecek.
İhracatın 2025’te 273,8 milyar dolar, 2028’de 308,5 milyar dolara ulaşması hedefleniyor; ithalat ise 2024’te 367 milyar dolardan 2028’de 410,5 milyar dolara yükselecek.
OVP, enflasyonu orta vadede tek haneye indirmeyi, mali disiplin ve finansal istikrarı güçlendirmeyi, sürdürülebilir büyümeyi desteklemeyi hedefliyor. Ancak önümüzdeki yıllarda enflasyonun tek haneye düşmesi, küresel ekonomik koşullar ve iç talep dinamikleri açısından hâlâ zorlu bir süreç olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’de Enflasyon ile Avrupa Ülkeleri Arasındaki Fark
Türkiye’nin mevcut enflasyon oranları, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında oldukça yüksek. Örneğin, Euro Bölgesi’nde yıllık enflasyon Ağustos 2025 itibarıyla yaklaşık %4,3 seviyesinde seyrediyor. Bu rakam, Türkiye’deki %32,95’lik yıllık enflasyon ile karşılaştırıldığında ciddi bir uçurum oluşturuyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB), enflasyonu hedeflenen %2 seviyesine çekmek için faiz politikalarını kademeli artırarak para politikasını sıkılaştırıyor. Türkiye ise yüksek enflasyonla birlikte faiz indirimine gitmiş, bu durum kısa vadede ekonomik büyümeyi destekleyebilir; ancak orta ve uzun vadede enflasyon baskısı riskini beraberinde getiriyor.
Türkiye’nin enflasyon farkı, yalnızca talep ve arz koşullarından değil, aynı zamanda kur oynaklığı, enerji fiyatları ve gıda fiyatlarındaki volatiliteden kaynaklanıyor. Avrupa ülkelerinde ise fiyat istikrarı büyük ölçüde sağlanmış ve enflasyon beklentileri ECB’nin sıkı para politikası ile kontrol altında tutuluyor. Bu fark, Türkiye’nin makroekonomik istikrarını sağlaması için daha dikkatli ve ihtiyatlı adımlar atmasını gerektiriyor.
Faiz Kararının Ekonomiye Etkileri
Merkez Bankası’nın faiz indirimi, kısa vadede kredi maliyetlerini düşürerek yatırımları ve tüketimi destekleyebilir. Ancak yüksek enflasyon ortamında bu adım, fiyat istikrarı açısından potansiyel bir risk olarak değerlendiriliyor. Özellikle döviz kuru kanalında oynaklık artabilir ve ithal maliyetler üzerinden enflasyon tekrar yukarı yönlü baskı oluşturabilir.
Kurul, bu nedenle faiz kararlarını “ara hedeflerle uyumlu biçimde” alacağını, enflasyon görünümü beklenenden saparsa para politikasını sıkılaştıracağını ifade ediyor. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine kıyasla daha değişken ve dinamik bir para politikası süreci yürüttüğünü gösteriyor.
Sonuç: Orta Vadede Fiyat İstikrarı ve Büyüme Dengesi
Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon ve büyüme hedefleri arasında hassas bir denge kurmak zorunda. Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı para politikası uygulamak kritik bir önlem. OVP’nin hedefleri, önümüzdeki üç yıl için enflasyonu tek haneye indirmeyi ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak olarak öne çıkıyor.
Faiz indirimi kısa vadede ekonomiyi destekleyebilir; ancak orta vadede, enflasyonun Avrupa seviyelerine yaklaşması için hem mali disiplin hem de para politikası sıkılığı büyük önem taşıyor. Türkiye’nin önündeki en büyük zorluk hem iç talebi canlandırırken hem de fiyat istikrarını koruyabilmek olacak.
Özetle, Türkiye’de enflasyon Avrupa’ya göre çok daha yüksek, faiz kararları ise bu yüksek enflasyonu kontrol altına almak ve büyümeyi desteklemek arasında bir denge politikası niteliğinde. Önümüzdeki dönemde kur, gıda fiyatları ve küresel ekonomik gelişmeler, Türkiye’nin enflasyon ve faiz politikasının başarısını belirleyecek en önemli faktörler olarak öne çıkıyor.