Küresel ekonominin çalkantılı dönemlerinde, özellikle enerji fiyatlarının, döviz kurlarının ve sermaye hareketlerinin dalgalandığı zamanlarda, ülkelerin makroekonomik istikrarını koruyabilmek hiç kuşkusuz en kritik meselelerden biridir. İşte bu noktada, “istikrar fonları” olarak adlandırılan mali mekanizmalar, ekonomilerin hem şoklara karşı dayanıklılığını artırmak hem de sürdürülebilir büyüme rotasını koruyabilmek açısından önemli bir araç haline gelmiştir.
İstikrar fonları, genel tanımıyla devletlerin bütçe gelirleri içinde dalgalanma eğiliminde olan unsurlardan —örneğin petrol, doğalgaz, maden gibi doğal kaynak gelirlerinden veya finansal fazlalıklardan— oluşturulan, gelecekteki ekonomik şoklara karşı koruma sağlayan rezerv niteliğinde fonlardır. Bu fonlar aynı zamanda “egemen varlık fonları” veya “mali istikrar fonları” olarak da anılabilir. Ancak burada asıl amaç, cari gelir fazlalarının kısa vadeli harcamalara yönlendirilmesi yerine, uzun vadeli ekonomik dayanıklılığı ve mali disiplini güçlendirmektir.
İstikrar Fonlarının Temel Amacı: Döngüsel Riskleri Azaltmak
Ekonomideki büyüme ve durgunluk dönemleri genellikle doğal bir döngü içinde seyreder. Ancak bu döngülerin etkileri bazı ülkelerde çok daha sarsıcı olabilir. Özellikle doğal kaynak gelirlerine dayalı ekonomilerde fiyat dalgalanmaları, kamu bütçesinin istikrarını doğrudan tehdit eder. Örneğin, petrol ihracatına bağımlı ülkelerde fiyatların aniden düşmesi, devletin gelirlerini hızla azaltır ve bu durum kamu harcamalarını kısma baskısı yaratır.
İstikrar fonları tam da bu soruna çözüm üretmek için tasarlanmıştır. Fiyatların ve gelirlerin yüksek olduğu dönemlerde fonlara aktarılan kaynaklar, kriz veya durgunluk dönemlerinde ekonomiyi desteklemek için devreye alınır. Bu mekanizma, maliye politikasının pro-döngüsel (ekonomik döngüyü güçlendirici) etkilerini azaltır ve kamu harcamalarının sürekliliğini sağlar.
Ayrıca istikrar fonları, para politikasının etkinliğini de destekler. Örneğin, döviz kurundaki dalgalanmaların finansal istikrara tehdit oluşturduğu durumlarda fon rezervleri, piyasaya likidite sağlayarak para biriminin aşırı değer kaybını sınırlayabilir.
Dünyadan Örnekler: Norveç, Şili ve Kazakistan Deneyimi
İstikrar fonu uygulamaları dünya genelinde birçok farklı modelde karşımıza çıkar. Bu fonların yönetim biçimleri, ülkenin ekonomik yapısına, gelir kaynaklarına ve mali disiplin anlayışına göre değişiklik gösterir.
Norveç, bu alandaki en başarılı örneklerden biridir. Ülke, 1990’larda kurduğu “Norveç Varlık Fonu” ile petrol gelirlerinin önemli bir kısmını yurtdışı yatırım araçlarında değerlendirerek hem geleceğe yatırım yapmış hem de iç piyasadaki enflasyonist baskıları önlemiştir. Fonun büyüklüğü, günümüzde Norveç nüfusunun birkaç katı kadar varlık değerine ulaşmış durumdadır. Bu fon, aynı zamanda nesiller arası adaleti koruyan bir yapıya sahiptir; çünkü bugünkü gelirlerin önemli bir bölümü gelecek kuşakların refahı için saklanmaktadır.
Şili ise, bakır gelirlerine dayalı ekonomisinde benzer bir istikrar mekanizması kurmuştur. “Ekonomik ve Sosyal İstikrar Fonu”, yüksek fiyat dönemlerinde elde edilen fazla gelirleri depolayarak, emtia fiyatlarının düştüğü zamanlarda bütçe açığını dengelemekte kullanılır. Böylece kamu borçlanma ihtiyacı azalmış, mali disiplin korunmuş ve ekonomik dalgalanmalar yumuşatılmıştır.
Kazakistan örneği ise, daha karma bir görünüm sunar. “Ulusal Fon”, petrol gelirlerine dayalı olarak kurulmuş olsa da zaman zaman siyasi kararlar nedeniyle fon kaynaklarının kısa vadeli bütçe açıklarını kapatmak için kullanılması, istikrar fonunun uzun vadeli koruma işlevini zayıflatmıştır. Bu örnek, fon yönetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesinin ne kadar hayati olduğunu gösterir.
Türkiye İçin Değerlendirme: Fırsatlar ve Zorluklar
Türkiye’de istikrar fonu kavramı, özellikle 2016 yılında kurulan “Türkiye Varlık Fonu (TVF)” ile daha görünür hale geldi. Ancak TVF, klasik anlamda bir “istikrar fonu” değil; daha çok stratejik yatırımları finanse etmeyi ve sermaye piyasalarını güçlendirmeyi amaçlayan bir yapıdır. Yine de benzer bir istikrar fonu mekanizması Türkiye ekonomisinin yapısal kırılganlıklarını azaltmada önemli bir rol oynayabilir.
Türkiye’nin ekonomik yapısında dış kaynak bağımlılığı, döviz oynaklığı ve bütçe dengesizlikleri öne çıkan risk alanlarıdır. Bu koşullar altında istikrar fonları, örneğin enerji gelirlerinden veya belirli dönemlerdeki bütçe fazlalarından oluşturularak, dış şoklara karşı bir tampon görevi üstlenebilir. Böyle bir fon, aynı zamanda döviz rezervlerinin tamamlayıcısı olarak finansal istikrara katkı sağlayabilir.
Ancak bu tür bir yapının başarıya ulaşması için birkaç temel koşulun yerine getirilmesi gerekir:
Şeffaflık: Fonun kaynak giriş-çıkışlarının, yatırım tercihinin ve getirilerinin kamuoyuyla paylaşılması güveni artırır.
Kurumsal Bağımsızlık: Fonun siyasi etkilerden uzak, profesyonel bir yönetimle işletilmesi gerekir.
Disiplinli Harcama Politikası: Fon, sadece belirli ekonomik şoklarda ve önceden belirlenmiş kriterlerle kullanılmalıdır.
Bu ilkelere dayalı bir istikrar fonu, Türkiye’nin orta vadeli mali çerçevesini güçlendirebilir ve ekonomik dalgalanmalara karşı dayanıklılığını artırabilir. Özellikle enerji fiyatlarındaki oynaklık ve dış finansman koşullarındaki belirsizlik göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir fonun stratejik önemi giderek artmaktadır.
Geleceğe Bakış: Yeni Nesil Mali İstikrar Politikaları
Günümüzde istikrar fonlarının sadece makroekonomik dalgalanmalara karşı değil, aynı zamanda yeşil dönüşüm, dijital altyapı ve sosyal kapsayıcılık gibi alanlarda da yönlendirici rol üstlendiğini görüyoruz. Bazı ülkeler, istikrar fonlarının getirisini sürdürülebilir enerji yatırımlarına yönlendirerek hem ekonomik hem çevresel fayda elde etmektedir.
Türkiye açısından da benzer bir yaklaşım mümkündür. Özellikle enerji dönüşümü, kritik madenler, yeşil sanayi yatırımları gibi alanlarda istikrar fonu kaynaklarının yönlendirilmesi, uzun vadeli büyümenin kalitesini artırabilir.
Sonuç olarak, istikrar fonları yalnızca ekonomik bir “sigorta poliçesi” değil, aynı zamanda geleceği inşa eden bir vizyon aracıdır. Doğru kurumsal çerçeveyle yönetildiklerinde, kısa vadeli krizlerle uzun vadeli kalkınma hedefleri arasında sağlam bir köprü kurabilirler. Türkiye’nin de bu vizyonu yakalayarak istikrar fonlarını stratejik bir ekonomik kalkan haline getirmesi, sürdürülebilir refahın anahtarı olacaktır.