Enflasyon verisi açıklandı, gerçekler perde arkasına itildi
Haziran ayı enflasyon verileri açıklandı, ama arkasında dönen hesaplar çok daha büyük. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), enflasyonun düşüşe geçtiğini duyurdu: Aylık artış %1,37, yıllık enflasyon %35,05. Ancak bu tabloya bakıp “her şey normale dönüyor” demek, maalesef gerçeklerden çok uzak. Çünkü bu rakamların ardında oynanan teknik oyunlar, halkın alım gücünü doğrudan etkileyen ciddi sorunları gizliyor.
Bu ayın en çarpıcı detayı, doğal gaz zammının tam da veriler açıklanmadan önce iki günlüğüne ertelenmiş olması. Yani %25’lik zam, “istatistiklere girmesin” diye 2 Temmuz’a kaydırıldı. Peki neden? Çünkü bu veri, memur ve emekli maaş artışlarının temelini oluşturuyor. Eğer o zam Haziran’a yansısaydı, maaşlara yapılacak artış oranı en az 0,5 puan daha fazla olacaktı.
Yani bu sadece teknik bir ayarlama değil, milyonlarca kişinin cebini doğrudan etkileyen siyasi bir tercih. Ve bu tercih, her ay artan faturalarla boğuşan dar gelirliler için büyük bir haksızlık anlamına geliyor.
Resmi veriler düşüyor, ama hissettiğimiz artıyor
TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri ile vatandaşın yaşadığı ekonomik gerçeklik arasında büyük bir uçurum var. Bunun en net göstergesi ise bağımsız araştırma grubu ENAG’ın açıkladığı veriler: ENAG’a göre Haziran’da aylık enflasyon %3,05, yıllık ise tam %68,68.
Bu fark sadece istatistiksel bir çelişki değil. Markette alışveriş yaparken sepeti yarı dolu bırakmak zorunda kalan emeklinin, maaşıyla ayın ortasını bile göremeyen asgari ücretlinin yaşadığı hayatla bu rakamlar örtüşmüyor. Üstelik resmi veriler düşük gösterilince, yapılan zamlar da düşük oluyor. Bu da halkın maaşlarıyla geçinmesini daha da zorlaştırıyor.
TÜİK’in hesabına göre ucuzlamış, ama gerçek ne diyor?
TÜİK, “gıdada ucuzlama var” diyor. Mesela patatesin fiyatı %14,52 düşmüş, yumurta %13,75 gerilemiş. Tavuk eti, çocuk giyimi, bilgisayar ekipmanları da listeye eklenmiş. Kulağa hoş geliyor değil mi?
Ama pazara çıkan, markette sepet doldurmaya çalışan herkes biliyor ki, bu ürünlerde ciddi bir ucuzlama yaşanmadı. Aksine birçok gıda kaleminde fiyatlar artmaya devam ediyor. Domatesin kilosu 25-30 liraya, yumurtanın kolisi 80 liraya dayanmışken, patatesin fiyatı belki bir bölgede, bir markette düşmüş olabilir ama bu, genele yayılan bir “ucuzluk” değil.
TÜİK’in bu tür hesaplamaları nasıl yaptığı da tartışmalı: Hangi bölgeler baz alınıyor, hangi marketler inceleniyor, kaç ürün dikkate alınıyor, hangi ağırlıklarla hesaplanıyor? İşte tüm bu sorular, verilerin halkın gerçek yaşamına neden uymadığını açıklıyor.
Enflasyon açıklandı, zamlar yağmur gibi geldi
Asıl dikkat çeken bir başka gelişme ise TÜİK’in veriyi açıkladığı günün hemen ardından gelen zamlar oldu. Sanki bir düğmeye basılmış gibi, devlet eliyle ardı ardına zamlar duyuruldu:
ÖTV artışı ile benzin, motorin, sigara ve alkollü içkilere büyük zam geldi.
Benzine 2,26 TL, motorine 2,12 TL zam yapıldı.
En ucuz sigaraya 8 ila 10 TL arası zam geldi.
Bazı içkilerin fiyatı bir günde 124 TL yükseldi.
Ve bu zamlar zincirleme bir etki yaratacak: Taşımacılık zamlanacak, üretim maliyetleri artacak, gıdadan tekstile her şey daha da pahalanacak. Bu da önümüzdeki aylarda yeni bir fiyat dalgasının geleceğinin habercisi.
Yani enflasyon “düşmüş” görünüyor ama fiyatlar yukarı gidiyor. Çünkü fiyatlar TÜİK’in rakamlarıyla değil, gerçek piyasadaki maliyetlerle belirleniyor.
Zamdan kaçırılan veri, halktan kaçırılan refah
Doğal gaz zammını enflasyon verisine dahil etmemek, teknik bir ayarlama gibi gösterilse de gerçekte bu, kasıtlı bir ekonomik manipülasyon. Amaç belli: Emekli ve memura yapılacak zammı düşük tutmak. Çünkü enflasyon yüksek görünürse, maaş artışları da ona göre şekillenecek.
Bu sadece ekonomik değil, sosyal bir sorun da yaratıyor. Her geçen gün, sabit gelirli yurttaş daha da fakirleşiyor. Özellikle emekliler, yaşlılıklarında rahat bir hayat sürmek bir yana, temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyorlar.
Öte yandan, zamlar konusunda hiç gecikme olmuyor. Maaş zammı için enflasyonla oynanıyor ama benzin ya da sigara zammı için “biz daha sonra yaparız” denmiyor. Çünkü bu zamlar, devletin kasasına doğrudan gelir sağlıyor. Yani devletin çıkarı varsa hemen, halkın çıkarı varsa sonra.
Sonuç: veriye değil, yaşadığımıza bakıyoruz artık
Bugün Türkiye’de açıklanan her enflasyon verisi, artık sadece bir sayı değil. Aynı zamanda, vatandaşın devlet kurumlarına olan güveninin testi haline geldi. TÜİK her ay “düşüş var” dese de, pazarda yaşanan gerçek, o verilerin geçerliliğini sorgulatıyor.
Artık insanlar TÜİK’e değil, kasadaki fişe, doğalgaz faturasına, pazar çantasının yarı dolu kalışına bakıyor.
Ve bu tablo gösteriyor ki: Asıl sorun enflasyonun yüksekliği değil, enflasyonun doğru ölçülmemesi. Doğru ölçülmeyen her ekonomik veri, yanlış kararların temelini oluşturuyor. Bu da halkın yükünü artırıyor, yoksulluğu derinleştiriyor, umutları tüketiyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar