Günümüzde devletlerin artan kamu hizmeti taleplerini karşılamakta zorlandığı, bütçe kısıtlarının giderek daha fazla hissedildiği bir dönemde yaşıyoruz. Özellikle altyapı yatırımları, ulaşım projeleri, sağlık tesisleri ve enerji üretimi gibi yüksek maliyetli yatırımlar yalnızca kamu kaynaklarıyla finanse edilemeyebiliyor. İşte bu noktada PPP modeli yani Public-Private Partnership (Kamu-Özel Sektör İş birliği) devreye giriyor. Bu model hem kamu hizmetlerinin kesintisiz sunulmasını hem de özel sektörün sermaye, teknoloji ve yönetim becerilerinden yararlanılmasını mümkün kılıyor.
Türkiye de dâhil olmak üzere pek çok ülke, son yirmi yılda PPP modelini özellikle ulaştırma, sağlık ve enerji alanlarında yaygın biçimde kullanmaya başladı. Peki bu modelin temel mantığı nedir, avantajları ve eleştirilen yönleri nelerdir?
PPP Modelinin Mantığı
PPP, devlet ile özel sektör arasında uzun vadeli bir iş birliğini ifade eder. Burada kamu otoritesi, yatırım yapılmasını istediği projeyi belirler; özel sektör ise sermaye koyar, projeyi inşa eder, işletir ve belirli bir süre sonunda devlete geri devreder. Bu süre boyunca özel sektör ya kullanıcı ücretleri (örneğin otoyol geçiş ücretleri) ya da devletin garanti ettiği ödemeler yoluyla gelir elde eder.
PPP’nin en bilinen uygulama biçimi “yap-işlet-devret” modelidir. Bunun yanı sıra “yap-kirala-devret”, “işletme hakkı devri” veya “yap-sahip ol-işlet” gibi farklı modeller de bulunur. Ortak payda, kamu hizmetlerinin sunumunda risklerin ve maliyetlerin kamu ile özel sektör arasında paylaşılmasıdır.
Ekonomik Katkıları
PPP modelinin ekonomiye sağladığı katkılar üç başlıkta öne çıkıyor:
Finansman Kolaylığı: Kamu bütçesi üzerindeki yükü azaltarak büyük projelerin hayata geçirilmesini mümkün kılar. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu, kritik bir avantajdır.
Verimlilik ve Teknoloji Transferi: Özel sektörün yönetim becerisi, operasyonel etkinliği ve teknolojik donanımı projelere yansır. Bu sayede hem hizmet kalitesi artar hem de maliyetler kontrol altında tutulabilir.
İstihdam ve Ekonomik Canlanma: Büyük altyapı projeleri, inşaat aşamasında binlerce kişiye istihdam sağlarken, işletme sürecinde de kalıcı iş imkânları yaratır. Ayrıca yan sektörleri de harekete geçirir.
Eleştiriler ve Tartışmalar
PPP modeli yalnızca övgülerle karşılanan bir yöntem değildir. Özellikle maliyet ve şeffaflık boyutunda ciddi eleştiriler vardır.
Kamuya Yüklenen Garantiler: PPP projelerinde devletin özel sektöre verdiği yolcu, hasta ya da enerji alım garantileri, uzun vadede kamu bütçesine büyük yük getirebilir. Bu durum, borçlanma baskısını artırabilir.
Şeffaflık Sorunları: İhalelerin şeffaf yapılmaması veya proje sözleşmelerinin kamuoyuna açık olmaması, toplumda güvensizlik yaratır.
Hizmet Bedelleri: Kullanıcıdan alınan ücretlerin yüksekliği, vatandaşın PPP projelerine karşı tepkisini artırabilir. Örneğin otoyol ve köprü geçiş ücretleri bu tartışmanın somut örneklerinden biridir.
Türkiye Örneği
Türkiye, PPP modelini özellikle sağlık alanında “şehir hastaneleri” projeleriyle hayata geçirdi. Ayrıca otoyollar, havaalanları, liman işletmeleri ve enerji yatırımlarında da bu modelden yararlanıldı. İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli ve Osmangazi Köprüsü gibi dev projeler PPP’nin bilinen örnekleri arasında yer alıyor.
Bu yatırımlar ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlasa da uzun vadeli mali yükümlülükler ve yüksek geçiş ücretleri nedeniyle kamuoyunda tartışmalara da yol açtı. Dolayısıyla PPP modeli Türkiye’de hem bir kalkınma aracı hem de siyasal tartışmaların merkezinde yer alan bir yöntem haline geldi.
Geleceğe Bakış
Önümüzdeki dönemde PPP modelinin daha şeffaf, hesap verebilir ve toplumsal faydayı önceleyen bir yapıya kavuşturulması önem taşıyor. Kamu-özel sektör iş birliklerinde sadece finansman değil, sosyal fayda, çevresel sürdürülebilirlik ve uzun vadeli toplumsal yarar da öncelik haline gelmeli.
PPP’nin doğru tasarlandığı ve şeffaf yönetildiği durumlarda ekonomiye ciddi katkılar sunacağı açıktır. Ancak denetim mekanizmalarının zayıf olduğu ortamlarda, kamu bütçesi için bir risk unsuru haline gelmesi de mümkündür. Dolayısıyla bu modelin geleceği, yalnızca projelerin büyüklüğüne değil, aynı zamanda yönetişim kalitesine de bağlıdır.
Sonuç
Kamu-özel sektör iş birliği, modern ekonomilerin ihtiyaç duyduğu büyük ölçekli projeleri hayata geçirmek için güçlü bir araçtır. Ancak bu aracın verimli ve adil biçimde kullanılması hem devletin hem de özel sektörün topluma karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesine bağlıdır.
PPP modeli, doğru yönetildiğinde kalkınma hamlelerinin lokomotifi olabilir; yanlış kurgulandığında ise uzun vadeli bir mali yük haline dönüşebilir. Dolayısıyla geleceğin projelerinde PPP’nin yalnızca bir finansman modeli değil, aynı zamanda bir “toplumsal mutabakat” aracı olması gerektiğini söylemek yanlış olmayacaktır.