Pew Research Center’ın 2025 Küresel Tutumlar Anketi, İsrail’in küresel algısının sadece rakamlarla değil; tarihi olaylar, diplomatik ilişkiler, dini ve kültürel bağlamlarla da şekillendiğini gösteriyor. İsrail’e karşı genel olarak eleştirel bir yaklaşım öne çıkarken, bölgelere göre bazı istisnalar ve dikkat çekici eğilimler de dikkat çekiyor.
Türkiye: Tarihi, dini ve toplumsal bir tepki
Türkiye’de İsrail’e karşı olumsuz görüş oranı %94 ile dünya genelindeki en yüksek oran.
Bu durum, sadece siyasi ilişkilerdeki gerilimle açıklanamaz. Türkiye’deki toplumsal hafızada Filistin meselesi, Osmanlı’dan bu yana Müslüman kimliğin ve adalet duygusunun bir parçası olarak görülüyor. 2000’lerin ortasından itibaren Gazze saldırıları, Mavi Marmara olayı ve İsrail’in politikalarının Türkiye kamuoyunda yarattığı öfke, bu algıyı pekiştirdi. Ayrıca, medya ve siyasi liderlerin söylemleri de halkın İsrail’e yönelik bakışını sertleştirdi.
Son yıllarda iki ülke arasında ekonomik ve diplomatik bazı adımlar atılsa da Türkiye’de geniş halk kesimleri nezdinde İsrail, hâlâ baskıcı ve saldırgan bir güç olarak algılanıyor. Avrupa: İnsan hakları ve uluslararası hukuk merkezli eleştiri
Avrupa genelinde İsrail’e yönelik olumsuz görüş %66,9. Bu oran, Avrupa’da İsrail politikalarının sadece Filistinliler üzerindeki etkileriyle değil, aynı zamanda Batı’nın temel değerleri olarak görülen insan hakları, demokrasi ve uluslararası hukuk prensipleriyle çeliştiği algısıyla da bağlantılı.
Özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkelerde İsrail’in Gazze’deki operasyonları büyük tepki çekerken, genç kuşaklar Filistin lehine daha güçlü bir dayanışma sergiliyor. Ancak Avrupa’da bazı muhafazakâr çevrelerde ve Yahudi topluluklarının yoğun olduğu bölgelerde İsrail’e daha sıcak bakan kesimler de var; bu da kamuoyunda kutuplaşmayı artırıyor.
Asya-Pasifik: Müslüman nüfusun etkisi ve jeopolitik gerçekler
Asya-Pasifik’te İsrail’e karşı olumsuz görüş %67,8 ile dikkat çekici biçimde yüksek. Endonezya, Malezya ve Pakistan gibi Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde bu oran çok daha yukarılarda seyrediyor.
Buna karşın Hindistan, Çin ve Japonya gibi ülkelerde İsrail ile ekonomik ve teknolojik iş birlikleri sürüyor; fakat kamuoyundaki genel algı, Filistin meselesi nedeniyle hâlâ temkinli veya eleştirel.
Bu bölgedeki paradoks, devlet düzeyinde ilişkilerin iyileşmesine rağmen, kamuoyunda Filistin’e duyulan sempati ve İsrail’e duyulan tepkinin güçlü kalması.
Afrika: Kalkınma yardımları ve pragmatik yaklaşım
Afrika kıtasında olumsuz görüş oranı %48, olumlu görüş de aynı oranda %48. Bu denge, İsrail’in Sahra Altı Afrika’da uzun süredir yürüttüğü tarım, sağlık ve teknoloji projelerinin etkisiyle açıklanabilir.
Bazı Afrika ülkelerinde İsrail, Batılı ülkeler kadar koşul getirmeden teknoloji transferi ve kalkınma desteği sunduğu için pragmatik bir ortak olarak görülüyor. Ancak özellikle Kuzey Afrika’da, yani Arap dünyasına yakın ülkelerde İsrail’e yönelik olumsuz algı yüksek seyrediyor.
*Latin Amerika: Sol hareketlerin Filistin dayanışması
Latin Amerika’da İsrail’e karşı olumsuz görüş %54,7. Bölgede tarihsel olarak güçlü olan sol ve ilerici hareketler, İsrail’i emperyalist bir güç olarak eleştirirken, Filistin’e ise anti-emperyalist bir dayanışma gösteriyor.
Ayrıca Şili ve Brezilya gibi ülkelerde büyük Filistin kökenli topluluklar da kamuoyunda Filistin lehine görüşlerin yaygınlaşmasında etkili oluyor.
Kuzey Amerika: Dış politika ve toplumsal kutuplaşma
Kuzey Amerika’da İsrail’e olumsuz bakanların oranı %56,5. Ancak ABD’de partizan bir farklılık dikkat çekiyor:
Cumhuriyetçi seçmen genellikle İsrail’i destekliyor, bu desteğin temelinde ise dini bağlar (Evangelist gruplar) ve Ortadoğu’daki jeopolitik çıkarlar yer alıyor.
Demokrat seçmen ve özellikle genç kuşaklar ise İsrail’e daha eleştirel yaklaşıyor; Gazze’deki sivil kayıplar, insan hakları ihlalleri ve Filistin’e destek bu bakışın nedenleri arasında.
Kanada’da ise daha dengeli bir tablo var; fakat genel olarak İsrail’in politikalarına yönelik eleştiriler güçlü.
Genel sonuç: İmaj ve güven sorunu
Dünya genelinde İsrail’e yönelik %62 oranında olumsuz bir bakış var. Olumlu görüş sadece %29 ile sınırlı kalıyor. Bu tablo, İsrail’in özellikle Filistin politikasının küresel kamuoyunda ciddi bir imaj krizine dönüştüğünü gösteriyor.
Son yıllarda İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonları, sivillere yönelik can kayıpları ve uluslararası hukuka dair tartışmalar, kamuoyunda “güçlü ama baskıcı bir aktör” algısını güçlendirdi.
İsrail’in yüksek teknolojisi, bilimdeki ilerlemesi ve inovasyonu, bazı ülkelerde takdir edilse de uluslararası ilişkilerde “sert güç” politikalarının ve güvenlik merkezli yaklaşımın yarattığı negatif algı çok daha baskın.
Dünya genelinde genç kuşaklarda, özellikle sosyal medya etkisiyle, Filistin’e yönelik sempati ve İsrail’e yönelik eleştirel bakış artıyor.
Uzun vadede İsrail’in kamu diplomasisi ve barış politikaları geliştirmemesi hâlinde, bu olumsuz algının daha da derinleşmesi muhtemel.