Ortadoğu’daki savaş, Ukrayna-Rusya çatışması ve Asya’dan yükselen ekonomik sinyaller dünya ekonomisini yeni bir türbülansa sürüklüyor. Özellikle Çin ve Rusya gibi büyük ekonomilerde yaşanan sarsıntılar, sadece kendi bölgelerini değil, tüm dünyayı ve elbette Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Bankacılık sistemlerinin kırılganlaştığı, büyük yapıların temelden sarsıldığı bu süreçte Türkiye’nin de ekonomik olarak hazırlıklı olması hayati önem taşıyor.
ÇİN’DEKİ EMLAK KRİZİ DERİNLEŞİRKEN, GÖZLER KÜRESEL PİYASADA
Çin’de 2020’de Evergrande ile başlayan emlak krizi hâlâ büyüyerek devam ediyor. Ülkedeki dev firmalar birer birer iflas riskiyle karşı karşıya. Halk ise tamamlanmayan projeler ve borç yükü nedeniyle konut yatırımlarından uzak duruyor. Bu durum Çin ekonomisinin iç talep yönünü daraltıyor ve büyüme motorlarından biri olan inşaat sektörü adeta kilitleniyor.
Türkiye açısından bakıldığında, Çin’deki bu yavaşlama özellikle dış ticaret kanalıyla etkisini hissettirebilir. Çin, Türkiye’nin ithalatında üst sıralarda yer alıyor. Çin’de üretim yavaşladıkça, fiyatlar dalgalanabilir ve bu Türkiye’ye ithal girdi maliyetleri üzerinden baskı yaratabilir. Aynı zamanda Çin’in ihracat odaklı büyümesinde keskin bir düşüş yaşanması, küresel arz zincirlerini etkileyerek Türkiye’nin sanayi üretimini sekteye uğratabilir.
ÇİN BANKACILIK SİSTEMİ ÇATLAMAYA BAŞLADI: ETKİLERİ TÜRKİYE’YE UZANABİLİR Mİ?
Çin’in bankacılık sistemi, batık krediler ve “gölge finans” olarak bilinen kontrolsüz borçlanma yapıları nedeniyle alarm veriyor. Devlet müdahaleleri henüz sistemi tam olarak toparlayabilmiş değil. Bu durum sadece Çin içinde değil, yurt dışına açılmış olan finansal ilişkiler yoluyla küresel dalgalar yaratabilir.
Türkiye’ye olası etkisi şu şekilde olabilir: Çin kaynaklı uluslararası fonlar daralırsa, gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akışı da yavaşlar. Türkiye gibi dış finansmana duyarlı ekonomiler, bu dönemde döviz kuru baskısı ve faiz artışı gibi risklerle karşı karşıya kalabilir. Ayrıca küresel risk iştahının azalması, Türkiye’nin Euro Bond ve dış borçlanma süreçlerini zorlaştırabilir.
RUSYA EKONOMİSİ DÜŞÜŞTE: SAVAŞIN MALİYETİ AĞIRLAŞIYOR
Rusya, Ukrayna savaşının yarattığı yükü taşımakta zorlanıyor. Artan askeri harcamalar ve Batı yaptırımlarının etkisiyle ekonomide küçülme ve bankacılık sisteminde daralma yaşanıyor. Rusya Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikaları borç ödeme gücünü zayıflatmış durumda.
Türkiye için buradaki en kritik başlık enerji ve turizm. Türkiye, doğalgaz ve petrol ithalatında büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı. Eğer Rusya’daki ekonomik kriz daha da derinleşirse, bu ülkenin enerji ihracat kapasitesinde sıkıntı yaşanabilir. Bu da Türkiye’de enerji fiyatlarını yukarı çekerek enflasyonu artırabilir. Ayrıca Rus turist sayısında düşüş yaşanması, özellikle Antalya başta olmak üzere birçok şehirde turizm gelirlerini azaltabilir.
Ek olarak, Rusya’daki finansal çöküş, Türkiye’nin bu ülkeyle yaptığı ikili ticarette ödeme sorunları ve tahsilat risklerini de beraberinde getirebilir.
JAPONYA’DA ENFLASYON YÜKSELİYOR: PARA POLİTİKASI DEĞİŞİYOR
Japonya, uzun yıllar boyunca düşük enflasyonla mücadele etmişti. Ancak son dönemde yaşanan fiyat artışları ve para politikasında yapılan değişiklikler ülke ekonomisinde yeni bir dönemi başlatıyor. Merkez Bankası tahvil alımını kademeli olarak azaltma kararı aldı. Bu da küresel finans sisteminde “likidite daralması” anlamına gelebilir.
Türkiye gibi gelişen ekonomiler için bu durum bir uyarı sinyali. Japonya gibi büyük ekonomiler piyasadan para çekmeye başlarsa, gelişmekte olan ülkelere giden yatırım miktarı azalabilir. Bu da TL üzerinde baskı oluşturur, borsa ve tahvil piyasalarında dalgalanma yaratabilir.
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ RİSKLER: NE YAPMALIYIZ?
Küresel ekonomik gelişmeler zincirleme etki yaratacak şekilde ilerliyor. Çin’deki krizin büyümesi, Rusya’nın ekonomik dar boğazı ve Japonya’nın likidite sıkılaştırması, Türkiye’nin zaten kırılgan olan ekonomik yapısını daha da zorlayabilir. Özellikle yüksek enflasyon, döviz ihtiyacı ve dış borçlar düşünüldüğünde, Türkiye’nin bu döneme hazırlıksız yakalanması ciddi ekonomik sonuçlara yol açabilir.
Ne yapılmalı?
Türkiye, dış ticaretini daha çok çeşitlendirmeli; Çin ve Rusya’ya bağımlılığı azaltmalı.
Enerjide alternatif tedarikçiler bulunmalı, yenilenebilir enerji yatırımları hızlandırılmalı.
Finansal piyasalar için içeride güven artırıcı adımlar atılmalı; yabancı sermaye için cazip ve öngörülebilir bir ortam yaratılmalı.
En önemlisi, iç talebi daraltmadan, mali disiplini sağlayacak dengeli bir ekonomi yönetimi izlenmeli.
SONUÇ: KÜRESEL FIRTINA KAPIDA, TEDBİR ALMAYAN ÜLKELERİ ZOR GÜNLER BEKLİYOR
Dünya ekonomisi yeni bir türbülansa doğru sürükleniyor. Çin’in emlak ve bankacılık krizi, Rusya’nın savaş yorgunu ekonomisi ve Japonya’nın para politikasındaki dönüşüm Türkiye dahil pek çok ülkeyi ciddi şekilde etkileyebilir. Gelişmelere kulak tıkamak yerine, şimdiden stratejik adımlar atmak, riskleri azaltmak ve ekonomiyi dayanıklı hale getirmek şart.
Kısacası, küresel kriz “uzakta bir mesele” değil. Türkiye’nin kapısına kadar gelen bu dalgaya karşı savunmasız kalmamak için hem ekonomi yönetiminin hem de reel sektörün uyanık olması gerekiyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar