Geçtiğimiz günlerde Leman dergisinde yayımlanan bir karikatür, toplumun geniş bir kesiminde haklı bir infial yarattı. Peygamber Efendimiz’i hedef alan bu karikatür, ifade özgürlüğü kılıfına sığınarak yapılan basit bir “espri” değil; bilakis, inançlara açık bir saldırı, derin bir saygısızlıktır.
Bugün geldiğimiz noktada, inançlara saldırmanın “özgürlük” olduğu gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Halbuki bu özgürlük kavramı, başkalarının kutsallarına dil uzatma hakkını kapsamaz. Tam aksine, özgürlük; başkalarının inançlarına, yaşam tarzına, değerlerine saygı duymayı da içerir.
Leman dergisinin bu karikatürle asıl hedeflediği şey sadece birkaç okuru güldürmek değil, toplumda “Bu kadar da olmaz.” dedirtmek, tartışmanın fitilini ateşlemek ve en önemlisi de toplumu kendi içinde bölerek taşları yeniden dizmektir. İnanç üzerinden yapılan bu tür provokasyonlar, halkın bir kesimini öfkelendirirken diğer kesimini sessiz destekçi konumuna sokmayı amaçlıyor. Böylece, toplumsal barışı zedeleyen yeni bir fay hattı yaratılıyor.
Bir diğer çarpıcı nokta ise yapılan açıklamalarda alaycı ve küçümseyici bir dil kullanılması. “Alınganlık yapmayın.”, “Bir karikatürden bu kadar rahatsız mı olunur?” gibi ifadeler, aslında halkın bir kısmıyla doğrudan alay etmektir. Kimse kimsenin kutsalına bu kadar pervasızca dokunma hakkına sahip değildir.
Konunun bir başka boyutu da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in dergiye sahip çıkan açıklamaları. Bir siyasetçinin, toplumun büyük bir bölümünü derinden yaralayan bir içeriği “ifade özgürlüğü” adı altında sahiplenmesi, aslında tarafsızlıktan ne kadar uzaklaşıldığını göstermektedir. Oysa liderlerin görevi, toplumun tamamını kucaklamak, farklı kesimleri birleştirmek ve kutuplaşmayı azaltmaktır. Kutsallara saldıran bir tavrı desteklemek, “tarafsız lider” profilinden oldukça uzaktır ve etik açıdan da son derece sorunludur.
Etik değerler; dürüstlük, saygı, adalet ve empati gibi temel kavramlar üzerine kurulur. İnançlara saygı da bu çerçevenin en önemli parçalarından biridir. Söz konusu karikatür ve onu savunan açıklamalar, bu değerlere büyük bir darbe vurmuş; toplumun ortak vicdanını derinden sarsmıştır.
Sonuç olarak, inançlara yapılan bu tür saldırıları “sanat”, “mizah” veya “özgürlük” kavramlarının arkasına saklamak, ahlaki bir sorumluluk eksikliğinden başka bir şey değildir. Bu mesele yalnızca dindar bir kesimin meselesi değil; ortak yaşam kültürümüzün, birbirimize gösterdiğimiz saygının ve toplumsal barışın meselesidir.
Toplumu kutuplaştırarak siyaset yapmak, nefret ve alay dilini teşvik etmek; ne özgürlükle ne de demokratik değerlerle bağdaştırılabilir. Unutmayalım, kimsenin kutsalına dil uzatmak kimsenin hakkı değildir.