İzmir yanıyor. Hem de öyle küçük, kontrol altına alınabilecek bir yangın değil… Şehrin dört bir yanı alev içinde. Güzel İzmir, o maviyle yeşilin dans ettiği şehir… Şimdi gri dumanlar ve kara is kokusuna teslim.
Birileri diyor ki: “Sıcaklar arttı, havalar kurak.”
Geçin bunları. Burada ne sıcak, ne kuraklık. Burada göz göre göre kundak var. Yani düpedüz sabotaj!
Birileri oturmuş, elinde kibritle “Bugün neresi yanmalı?” diye harita mı çiziyor? Belli ki öyle! Çünkü yangınlar sanki sipariş üzerine aynı anda, her bölgede çıkıyor. Böyle “mucizevi” bir tesadüf ancak dizilerde olurdu.
Bu şehrin ciğerlerini yakanlar, acaba sabah aynaya bakınca “Bugün ne kadar kötülük yapsam?” mı diyorlar? Gözünüz doymadı mı? Beton yetmedi mi? AVM’ler, oteller, villalar yetmedi mi? Ormana bile el attınız, pes!
Sonra ne olacak? Bir bakacağız, yanan yerlerde yeni “lüks yaşam alanları”, “çevreci tatil köyleri” yükseliyor. İsminin başına da “eco”, “green”, “sustainable” koyarlar… Yersen!
Bir yandan sosyal medyada “doğa dostuyuz” yaz, diğer yandan yanan ağaçların üzerinde golf sahası kur. Çelişkinizin alasını yaşıyorsunuz.
Yetkililere sesleniyorum:
Siz hâlâ “soruşturma başlattık” diyorsunuz. Hadi oradan! Sizden ricamız: Bir kere de halkı salak yerine koymayın. Zaten yıllardır “inceleme başlattık”, “araştırıyoruz”, “kontrol altına alınmak üzere” laflarına doymadık mı?
Yangın söndürmek sadece su sıkmak değildir. Asıl yangın sizin koltuklarınızda. O oturduğunuz yerden bir kalkın da bakın: İzmir yanıyor, umut yanıyor, doğa yanıyor!
Biz hâlâ mangalda kül bırakmayan “ülke sevgisi” nutukları dinliyoruz. Hani o meşhur vatan sevdası? O, beton mikserinin içinde mi kayboldu?
Şimdi çıkıp “Beddua etmeyin, kötü enerji yaymayın” diyecekler. Yok öyle!
Bak güzel kardeşim: İzmir yanarken, vicdanımız da yanıyor. Sizin bu sinsice kundakladığınız topraklarda büyüyen çocuklar, yarın oksijen maskesiyle dolaşacak. İşte o zaman “keşke” demek fayda etmeyecek.