Türkiye’de eğitim sistemi yıllardır tartışmaların ve reform vaatlerinin merkezinde yer alıyor. Ancak ne yazık ki sistemdeki değişikliklerin çoğu, sorunun köküne inmiyor; sadece sınav isimleri değişiyor, müfredatlar yüzeysel olarak elden geçiriliyor ama öğrenci hâlâ aynı sıralarda, aynı sorularla ve aynı gelecek belirsizliğiyle baş başa kalıyor.
Öğrenciyi Tanımayan Bir Sistem
Eğitim, bireyin potansiyelini keşfetmesi ve geliştirmesi için bir araçtır. Ancak Türkiye’de bu araç, öğrencinin yaratıcı yönünü değil, ezber gücünü ölçüyor. Hangi sınavı ele alırsak alalım, sonuç değişmiyor: başarı, bilgiyi ne kadar ‘tekrarlayabildiğinizle’ ölçülüyor. Bu da eğitimde düşünmeyi, sorgulamayı ve üretmeyi ikinci plana atıyor.
Sürekli Değişen Sınavlar ve Belirsizlik
TEOG gitti, LGS geldi. YGS-LYS gitti, YKS geldi. Ancak değişmeyen bir şey var: sistemin kaotik yapısı. Öğrenciler her yıl yeni bir formata uyum sağlamaya çalışırken, psikolojik baskılarla boğuşuyor. Aileler ise çocuklarını desteklemek yerine, onları bir yarışın içine sürüklüyor. Eğitim bir maraton değil, bir “testten teste koşu” hâline geliyor.
Öğretmenlerin Rolü ve Sisteme Etkisi
Bir diğer büyük sorun, öğretmenlerin sistemdeki konumu. Öğretmenler hâlâ ezberci ve merkeziyetçi sistemin zincirli kahramanları gibi. Onların da elleri kolları bağlı. Sınıf mevcudu fazla, materyal yetersiz, destek mekanizmaları eksik. Üstelik birçok öğretmen, eğitim fakültelerinden teoriyle çıkıyor ama sınıfta pratiğe dökülünce yalnız kalıyor.
Eşitsizlik Derinleşiyor
Kırsaldaki bir öğrenci ile büyükşehirdeki bir öğrenci arasında uçurum var. Özel okulların sayısı artarken, devlet okullarında hâlâ temel ihtiyaçlar bile karşılanamıyor. Bu da eğitimde fırsat eşitliği idealini sadece bir masal haline getiriyor. Ne yazık ki çocukların eğitimi, doğdukları semtle sınırlı kalıyor.
Peki Umut Var mı?
Elbette var. Türkiye, genç ve öğrenmeye hevesli bir nüfusa sahip. Yeter ki sistemi ezberci, sınav odaklı bir yapıdan çıkarıp; üretimi, araştırmayı, özgür düşünceyi teşvik eden bir modele evirebilelim. Eğitim politikaları uzun vadeli planlarla, siyasi iktidar değişiminden bağımsız olarak şekillenmeli. Öğretmenler desteklenmeli, öğrenciler dinlenmeli, aileler bilinçlendirilmeli.
Sonuç olarak: eğitim bir milletin geleceğidir. Geleceği şekillendirmek için, önce bugünü anlamalı ve cesurca yeniden inşa etmeliyiz. Unutmayalım, eğitimin rotasını değiştirmek; yalnızca okulların değil, toplumun da kaderini değiştirir.