Türk tiyatrosunun yaşayan efsanesi Haldun Dormen’in sahnede bir kez daha devleştiği Kibarlık Budalası, yalnızca bir komedi değil, aynı zamanda bir tiyatro dersi, bir zarafet manifestosu. Molière’in 17. yüzyılda yazdığı bu taşlama dolu oyun, Dormen’in dokunuşuyla sahnede yeniden doğuyor; çağlar ve kuşaklar arasında bir köprü kuruyor.
Monsieur Jourdain karakteri üzerinden kibarlık takıntısını, sınıf atlama arzusunu ve toplumsal görgüye yapılan körü körüne öykünmeyi alaycı bir dille ele alan oyun; bugünün influencer takıntılı, gösteriş meraklısı dünyasında da çarpıcı bir karşılık buluyor. Dormen’in yorumuysa bu evrenselliği daha da parlatıyor. Jourdain’in her repliğinde, hem kahkahaya hem utanca boğan o tuhaf aynayı izliyoruz.
Ancak oyunun en büyüleyici yanı, Haldun Dormen’in sahne üzerinde hâlâ aynı heyecan, aynı dinamizmle nefes alıyor olması. 90’larını geride bırakmış bir ustanın, metni ve karakteri nasıl bir zarafetle taşıdığını görmek, genç tiyatroculara ibretlik bir manzara sunuyor. Her mimik, her duruş, her tonlama; bir ömrün tiyatroya adanmışlığının sesi gibi yankılanıyor perdede.
Dekorun sade ama işlevsel tasarımı, dönemin Fransız burjuvazisini zarifçe betimlerken, kostüm ve ışık tasarımı da klasik bir metni modern bir göze sunuyor. Fakat bu oyunun merkezinde, hiç kuşkusuz, Haldun Dormen’in ta kendisi var. O, sahnede sadece Jourdain değil; aynı zamanda Türkiye’de tiyatro sanatının tarihine tanıklık etmiş, onu şekillendirmiş bir abide.
Kibarlık Budalası, bugün hâlâ bu kadar canlı, bu kadar etkili oynanabiliyorsa; bu Dormen gibi ustaların, tiyatroyu yaşam biçimi haline getirmiş büyük sanatçıların sayesinde. İzleyenler sadece bir oyunu değil, yaşayan bir tiyatro tarihini, kültürel bir mirası alkışlıyor.
Ve perde kapandığında, alkışlar sadece o geceki performansa değil… Bir ömre, bir adanmışlığa, bir kibar adamın –ama asla budala olmayan bir ustanın– emeklerine yağıyor.