Yusuf Mehmet Suayi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Bir Delilik Gibi: Amok’un Peşinden Koşmak”

Bir Delilik Gibi: Amok’un Peşinden Koşmak”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazı öyküler vardır, okunduktan sonra hemen unutulurlar. Bazı öykülerse sizi yıllarca izler.
Zweig’in Amok Koşucusu, tam da ikinci türden bir anlatıdır. Kısadır ama derindir; sessizdir ama tokat gibidir. Bir adamın, kendi iç çöküşünü anlatırken tüm insanlığa ayna tutan karanlık bir haykırışıdır.

Amok… Malezya’da tanımlanan bir psikoz türü: kişinin kendini bir cinnet hâline bırakıp, önüne gelen her şeye saldırması. Zweig bu terimi alır, onu bir metafora dönüştürür: Tutkunun ve suçluluk duygusunun çarpışmasından doğan bir çılgınlık hali.

Bir doktor… uzak diyarlarda unutulmuş bir adam. Hayattan, insanlardan, belki kendinden bile uzak.
Ta ki bir kadın kapısını çalana dek. O kadının gelişiyle doktorun içindeki “amok” harekete geçer.
Çünkü bu öyküde kadın bir karakter değil, bir tetikleyicidir.
Vicdanın, arzu ile karışan o kara gölgesini ortaya çıkaran bir yüzleşmedir.

Zweig’in anlatımı sarsıcıdır; çünkü karakteri ne suçlar ne temize çıkarır. Onu sadece anlatır.
Doktorun yaşadığı içsel fırtına, bir yağmur gibi başlar… sonra kasırgaya dönüşür.
Ve okur, farkında olmadan onunla birlikte o deli koşunun içine düşer.

Amok Koşucusu, sadece bir bireyin çöküş hikâyesi değildir.
Bu öykü, bastırılmış duyguların, geç kalınmış kararların, ertelenmiş cesaretin romanıdır.
Ve belki de en çok şu yüzden acıtır: O doktorun yerinde bir başkası değil, biz de olabilirdik.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!