Sahadan İzlenimler: Tekstil Neden Mısır’a Gidiyor?
Son aylarda, Türkiye’nin farklı tekstil üretim merkezlerinde yaptığım görüşmeler ve saha gözlemleri, sektörde derin bir değişimin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. İşte doğrudan üretici, ihracatçı ve bölgesel sanayi temsilcilerinden aldığım izlenimler:
Üreticinin Yükü Ağırlaşıyor
Bir fabrikada çalışan üst düzey yöneticiden öğrendim ki, enerji ve işçilik maliyetleri son birkaç yılda öyle yükselmiş ki, üretim yapmak artık neredeyse zarar etme riski taşıyor. Üstelik, bu artışlar ürün fiyatlarına yansıtılamıyor. Böylece sektör kârlılığını koruyamıyor. Çözüm arayan yatırımcılar, daha düşük maliyetli alternatif ülkeleri keşfetmeye başlamış.
İhracatçıların Sesi: Rekabet Dezavantajı
Sahada konuştuğum bir ihracat sorumlusu, müşterilerinin aynı ürünü Mısır’dan çok daha uygun fiyatlara alabildiğini ve bu durumun Türkiye’den yapılan satışları zorlaştırdığını dile getirdi. Mısır’ın hem işçilik maliyetlerinin düşük olması hem de ABD ve Avrupa ile gümrüksüz ticaret avantajının bu rekabeti arttırdığına dikkat çekti. Hatta bazı firmaların üretiminin önemli kısmını Mısır’a kaydırdığını söyledi.
Bölgesel Sanayi Temsilcilerinden Tedirginlik
Tekstil üretiminin yoğun olduğu bir organize sanayi bölgesinde görevli kişi, yerli üreticilerin artan maliyetler yüzünden giderek zorlandığını anlattı. “Eskiden iplikten kumaşa kadar her şeyi biz üretirdik. Şimdi birçok firma ithalata yöneliyor,” diyordu. Üretim maliyetlerinin ithalat karşısında daha yüksek olması, yerli sanayicilerin önünü tıkıyor.
Girişimcinin Umutsuzluğu
Bir girişimci ise yeni yatırım planlarının hayata geçirilmesinde ciddi zorluklar yaşadığını ifade etti. Mısır’da verilen desteklerin Türkiye’deki koşullarla kıyaslanamayacak düzeyde olduğunu, vergi muafiyeti ve düşük işçilik gibi avantajların yabancı yatırımı çektiğini söyledi. Ülkesine bağlı olduğunu ancak yatırım iklimindeki belirsizliklerin onları çaresiz bıraktığını vurguladı.
Genel Gözlem: ‘Kaçış’ Başladı
Bu görüşmelerden çıkan ortak sonuç şuydu: Tekstil sektörü Türkiye’de kâr marjı daralırken, başka ülkelerde özellikle Mısır’da yatırım ve üretim imkânları cazip hale geliyor. Bu bir kaçış sinyali. Türkiye’nin en önemli üretim alanlarından biri olan tekstilin bu durumunu göz ardı etmek, sektörün ve ülke ekonomisinin geleceğini tehlikeye atmak anlamına geliyor.
Sanayici sahada, siyasi kararlar ve teşvik politikaları merkezde. Eğer üretici, yatırımcının sesi duyulmazsa, daha düşük maliyetli ve avantajlı pazarlara yönelme eğilimi artar. Tekstil sektörü için bu, Mısır ve benzeri ülkelere doğru bir yönelim olarak somutlaşıyor. Bu durumun önüne geçmek için, maliyetleri düşüren, yatırımcıya güven veren kapsamlı bir strateji şart.
İhracatçının Sorunu: Sahadan İzlenimler
Türkiye ekonomisinin dışa açılan kapısı olan ihracat, yıllardır ülke gündeminde öncelikli konular arasında yer alıyor. Her yeni dönemde ihracat rakamları yükseliyor, “rekor kırıldı” manşetleri atılıyor. Ancak bu olumlu verilerin arkasında, sahadan aktarılan bambaşka bir gerçeklik var. İhracatçıların yaşadığı sorunlar, yalnızca rakamlarla açıklanamayacak kadar derin ve karmaşık. Sahadan izlenimlerle ihracatın temel sorunlarını ve çözüm yollarını ayrıntılı olarak ele alacağız.
Finansman Sorunu: En Temel Engel:
Saha görüşmelerinde ihracatçılardan en sık duyduğumuz problem, finansmana erişimde yaşanan zorluklar. Bankaların yüksek faiz politikaları ve kısa vadeli kredi verme eğilimleri, ihracatçıları zor durumda bırakıyor. Özellikle KOBİ segmentindeki firmalar, uygun koşullarda kredi bulmakta zorlanırken, maliyetler hızla artıyor. Döviz kurlarındaki dalgalanma da finansman planlamasını karmaşık hale getiriyor.
Bu finansman sorunu, üretimden lojistiğe, satıştan ödeme takibine kadar tüm süreci etkiliyor. Nakit akışı sıkışan firmalar, siparişleri zamanında karşılayamıyor, rekabet gücünü kaybediyor. Sadece büyük ölçekli şirketler değil, mikro ve küçük ihracatçılar da finansman sıkıntısından ciddi biçimde etkileniyor.
Dış Pazar Bilgisi ve Araştırma Eksikliği:
İhracatçılar, hedef pazarların dinamiklerini doğru analiz etmek ve rekabet avantajı yaratmak için güncel bilgiye ihtiyaç duyuyor. Ancak sahadan aldığımız izlenimler, bu konuda devlet desteklerinin ve özel sektör danışmanlıklarının yetersiz kaldığını gösteriyor. İhracatçılar, dış pazar mevzuatları, tüketici eğilimleri ve rakip analizlerinde eksiklikler yaşıyor.
Bu durum, yanlış pazar tercihleri, fiyatlandırma hataları ve uygun olmayan ürün adaptasyonlarına yol açıyor. Ayrıca, pazar araştırmalarının maliyetli ve karmaşık olması, küçük firmaların bu tür analizlere yatırım yapmasını engelliyor. Dolayısıyla, ihracatçılar sıklıkla “bilinmeyen bir denizde” yol almaya çalışıyor.
Lojistik: Zaman ve Maliyet Baskısı
Türkiye’nin jeostratejik konumu lojistik avantaj sağlasa da, altyapı eksiklikleri ve sınır kapılarındaki sıkıntılar ihracatçının başını ağrıtıyor. Nakliye maliyetlerinin artması, konteyner bulma güçlükleri, limanlarda yaşanan yoğunluk ve prosedürlerdeki yavaşlık, teslimat süreçlerini olumsuz etkiliyor.
Sahadan aldığımız bilgiler, özellikle transit ülke geçişlerindeki bürokratik engellerin ve lojistik altyapı yatırımlarının yetersizliğinin, ihracatın önünde ciddi bir engel olduğunu ortaya koyuyor. Bu sorunlar, müşterilerle zamanında teslimat sözleşmelerinin zedelenmesine ve güven kaybına sebep oluyor.
Kalifiye İşgücü ve Teknoloji Yatırımlarındaki Yetersizlik:
İhracatın sürdürülebilirliği için sadece finansal ve lojistik imkanlar değil, aynı zamanda nitelikli işgücü ve teknoloji yatırımları da kritik önemde. Ancak birçok firma, kalifiye personel bulmakta zorlanıyor. Özellikle dış ticaret süreçlerini yürütecek deneyimli uzman eksikliği, iş süreçlerinin aksamasına neden oluyor.
Ayrıca teknolojiye yeterince yatırım yapılmaması, üretim kapasitesi ve kaliteyi olumsuz etkiliyor. Otomasyon, dijital dönüşüm ve AR-GE faaliyetlerine ayrılan kaynakların sınırlı olması, firmaların global pazarlarda rekabet avantajını zayıflatıyor.
Devlet Destekleri ve Bürokrasi:
İhracatçıların sıkça dile getirdiği bir diğer sorun ise devlet desteklerinin karmaşık yapısı ve bürokratik engelleri. Desteklerden faydalanmak isteyen firmalar, uzun prosedürler, evrak yükü ve belirsizliklerle karşılaşıyor. Bu durum, özellikle KOBİ’lerin desteklerden tam anlamıyla yararlanmasını engelliyor.
Desteklerin yetersizliği ve erişilebilirlik sorunları, ihracatçıların büyüme planlarını sekteye uğratıyor. Sahadan gelen izlenimler, daha sade, hızlı ve etkili destek mekanizmalarının geliştirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
Döviz Kuru Dalgalanmaları: Belirsizliğin Gölgesi:
Türkiye’nin ihracatçılarının karşılaştığı en kritik risklerden biri döviz kuru dalgalanmaları. Uzun vadeli ihracat sözleşmelerinde fiyat belirlemek zorlaşırken, kur riskini minimize edecek enstrümanlar sınırlı kalıyor. Bu durum, maliyet hesaplarında belirsizlik yaratıyor ve fiyat rekabetini zorlaştırıyor.
İhracatçılar, kur dalgalanmalarından kaynaklanan zararları karşılamak için ek maliyetlere katlanmak zorunda kalıyor. Bu da genel kârlılıklarını olumsuz etkiliyor.
Sahadan Çözüm Bekleyen Sorunlar:
İhracatçının sahadaki gerçekleri, Türkiye ekonomisi için kritik bir sınav alanı. Finansmandan pazar bilgisine, lojistikten işgücüne kadar birçok alanda ciddi sorunlar mevcut. Bu sorunların çözümü için;
Finansmana erişim koşullarının iyileştirilmesi,
Dış pazar araştırmaları ve bilgi altyapısının güçlendirilmesi,
Lojistik altyapı yatırımlarının artırılması ve bürokrasinin azaltılması,
Kalifiye işgücü yetiştirme programlarının yaygınlaştırılması,
Devlet desteklerinin sadeleştirilmesi ve etkinleştirilmesi,
Kur riskini yönetmeye yönelik mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor.
Yalnızca ihracat rakamlarıyla değil, sahadaki gerçek sorunlarla da yüzleşmeden, sürdürülebilir bir ihracat başarısından söz etmek mümkün değil. İhracatçının sesi daha çok duyulmalı ve sorunlarına somut çözümler sunulmalı.