Suat Elibüyük
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. İhracatçı Bu Ülkede Günah Keçisi mi?

İhracatçı Bu Ülkede Günah Keçisi mi?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ekonomide işler kötü gittiğinde bu ülkede bir refleks devreye girer: suçlu arama refleksi.

Kurlar yükselir, ithalat artar, bütçe açık verir, üretim düşer… Her seferinde gözler bir kesime çevrilir: ihracatçılara.

“Döviz bozdurmuyorlar”, “fiyatları şişiriyorlar”, “rekabeti baltalıyorlar” gibi suçlamalarla hedef tahtasına oturtulurlar.

Oysa ihracatçı, bu ülkenin üretim çarkını döndüren, milyonlara iş sağlayan, dövizi getiren, markayı dünyaya tanıtan insanlardır.

Ancak yıllardır başarının kahramanı değil, krizin günah keçisi yapılırlar.

Gerçek Sorun Nerede?

Türkiye ekonomisinde temel problem, ihracatçının değil, sistemin istikrarsızlığıdır.

Kur politikası bir gün “rekabetçi kur” adıyla yükseltilir, ertesi gün “istikrar” bahanesiyle baskılanır.

Faiz politikasında yön değiştikçe ihracatçının finansman maliyeti artar; krediye ulaşmak imkânsız hale gelir.

Vergi yükü, enerji fiyatı, gümrük masrafı, navlun bedeli, sigorta, işçilik…

Hepsi ayrı bir yük.

Ama bütün bu yapısal dengesizliklerin üstü örtülür, “ihracatçı neden fiyat tutturamadı?” diye sorgulanır.

Oysa sorun fiyat değil, politikadır.

Sorun rekabet gücü değil, öngörü eksikliğidir.

İhracatçı, sabah uyandığında kurun kaç olacağını, ihracat bedellerini ne zaman tahsil edeceğini, mevzuatın ertesi gün değişip değişmeyeceğini bilemez hale gelmiştir.

Bu şartlarda “planlı üretim”, “teknoloji yatırımı” ya da “markalaşma” beklemek, bir mucize istemektir.

İhracatçı Ne İstiyor?

Bugün Türkiye’de ihracatçının temel talepleri aslında çok sade ve makul:

  1. İstikrarlı kur politikası:
  2. Kuru serbest bırakın demiyor, öngörülebilir hale getirin diyor.
  3. Bir gün 30 TL, ertesi gün 34 TL olduğunda plan, fiyatlama, kâr marjı, her şey altüst oluyor.
  4. Erişilebilir finansman:
  5. Faiz bu kadar yüksek olduğu ortamda, üretici nasıl yeni yatırım yapsın?
  6. İhracat kredileri var ama prosedürler öyle karmaşık ki, birçok firma pes ediyor.
  7. Bankalar, ihracatçının faturasına değil, teminatına bakıyor.
  8. Oysa ihracatın en büyük teminatı, sattığı malın kendisidir.
  9. Bürokraside sadeleşme:
  10. Bir ihracat işlemi için hâlâ onlarca belge, imza, sistem kaydı gerekiyor.
  11. Elektronikleşme çağında hâlâ “ıslak imza” aranıyorsa, orada verimlilikten söz edilemez.
  12. Devletin dijital dönüşümü, ihracat süreçlerinde başlamalı.
  13. Enerji ve lojistikte rekabetçilik:
  14. Bugün Çin, Hindistan, Vietnam gibi ülkeler ihracatçılarına ucuz enerji, düşük navlun ve teşvikli liman hizmetleri sağlıyor.
  15. Bizde ise limanda beklemek bile maliyet.
  16. Üstelik taşımacılıkta dövizle maliyet, TL’yle gelir oluşunca, ihracatçının eli kolu bağlanıyor.
  17. Mevzuatta istikrar:
  18. Bir gün gelen tebliğ, ertesi gün değişiyor.
  19. Yeni bir uygulama duyuruluyor, iki hafta sonra kaldırılıyor.
  20. Bu kadar belirsizlikte kim uzun vadeli kontrat yapabilir, kim fiyat garantisi verebilir?

Günah Keçisi Değil, Ülkenin Can Damarı

İhracatçı, sadece ürün değil, ülke itibarı da ihraç eder.

Bir mal gittiğinde onunla birlikte Türkiye’nin adı, iş kültürü, güvenilirliği de gider.

Dolayısıyla ihracatçıya yapılan her haksız eleştiri, aslında ülkenin itibarına vurulan bir darbedir.

Bu insanlar sabahın altısında fabrikasını açıyor, gece yarısı navlun peşinde koşuyor.

Kimi zaman günlerce alıcıdan dönüş bekliyor, kimi zaman dövizini bozdurması için baskı görüyor.

Ama kimse sormuyor:

“Bu ülkenin ihracatçısı hangi şartlarda ayakta kalıyor?”

İhracatçıya yüklenmek kolay.

Ama asıl mesele, onun sırtındaki yükü hafifletmek.

Bu ülke, üretmeden, ihraç etmeden büyüyemez.

Döviz rezervi, teşvik değil, ihracatla gelir.

İstihdam, fabrikayla artar; fabrika da ihracatla yaşar.

Çözüm Ne?

Sorun ortadaysa, çözüm de bellidir.

İhracatçıyı suçlamak yerine, önünü açmak gerekir.

  • Kur politikasında istikrar ve güven tesis edilmeli.
  • Kısa vadeli kazanç uğruna dalgalı kurla oynamak, ihracatçıyı değil, ülkeyi kaybettirir.
  • Finansman maliyetleri düşürülmeli.
  • Eximbank kredileri sadeleştirilmeli, KOBİ’lere özel ihracat fonları kurulmalı.
  • Mevzuat sadeleştirilmeli, dijital sistemler yaygınlaştırılmalı.
  • Her belge, her onay, her form, zaman kaybıdır.
  • Enerji, lojistik ve gümrük maliyetlerinde ihracat önceliği tanınmalı.
  • Çünkü ihracatçı kazandıkça ülke de kazanır.
  • Devlet, ihracatçıyı potansiyel suçlu değil, stratejik ortak olarak görmeli.
  • Denetim değil, destek odaklı bir zihniyet değişimi şart.

Bugün Türkiye’nin büyümesi, cari açığı kapatması, istihdam yaratması, üretim zincirini sürdürmesi ihracata bağlıdır.

Ama bu zincirin halkası, sürekli suçlanırsa kopar.

İhracatçı bu ülkenin günah keçisi değil, ekonomik direncinin direğidir.

Yeter ki ona güvenilsin, emeği değersizleştirilmesin, önüne engel konmasın.

O zaman bu ülkenin ihracatçısı sadece mal değil, umut da ihraç eder.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!