Faiz İndirimi Geldi, İhracatçı Ne Yapacak Şimdi?
Türkiye ekonomisinde bir klasik daha tekrarlandı: Merkez Bankası, politika faizini indirdi. Yüzde 46’dan yüzde 43’e çekilen faiz oranı, ilk bakışta üretici ve ihracatçı için olumlu bir sinyal gibi sunuluyor. Ama mesele sadece rakamlar değil. Mesele, bu indirimin piyasaya, üreticiye, ihracatçıya nasıl yansıdığı.
Ekonomi yönetimi faiz indirimini açıklarken, “iç talebi canlandırmak”, “yatırımı desteklemek”, “enflasyonda düşüş beklentisini güçlendirmek” gibi başlıklar sundu. Ancak sahada olan bitene baktığımızda, reel sektör için tablo pek de parlak değil. Çünkü ihracatçı için önemli olan yalnızca faiz oranı değil; aynı zamanda krediye erişim, kur istikrarı, girdi maliyetleri ve pazar çeşitliliği.
Kâğıt Üstünde Faiz Düştü, Peki Bankada Ne Oldu?
Bankalar ne yapıyor?
İhracatçının ilk sorusu bu. Faiz indirimi kararının ardından ticari kredilere erişim kolaylaştı mı? Ne yazık ki hayır. Bankalar hâlâ seçici davranıyor. Üretim yapan ama teminat veremeyen küçük işletmeler, düşük faizli krediye ulaşmakta zorlanıyor. Faiz düştü ama kredi yoksa bu indirimin bir anlamı kalmıyor.
Bazı bankalar düşük faizli kredi verir gibi görünüyor ama dosya masrafı, sigorta, komisyon derken efektif faiz yine çift hanelerde kalıyor. KOBİ’ler için bu hâlâ bir çıkmaz.
Kur Kontrolü İhracatçının Elini Bağlıyor
TL’nin değeri meselesi ayrı bir muamma. Teoride faiz düşünce TL’nin değeri düşer, döviz yükselir, ihracatçı kazanır. Ancak Türkiye’de döviz kuru doğal akışına bırakılmıyor. Müdahalelerle baskılanan kur, ihracatçının önünü görememesine yol açıyor.
İhracatçının fiyat verirken tek istediği şey, öngörülebilirlik. Bugün 40,56 TL’den teklif veren bir ihracatçı, 45 gün sonra ürün gönderdiğinde kur hâlâ aynıysa, zarar eder. Ya da ani bir dalgalanma olursa, tüm sözleşmesi riske girer.
Kur yüksek olsun demiyor kimse. Ama adil, tutarlı ve müdahalesiz bir piyasada oluşan kur seviyesi gerekiyor.
Maliyet Canavarı: Faiz Düşse de Giderler Durmuyor
Üretim yapan ihracatçının en büyük sıkıntısı artık sadece kur değil, maliyetler.
Enerji, navlun, işçilik, ambalaj, hammadde… Tüm bu girdiler dövizle fiyatlanıyor ve sürekli artıyor. Elektrik tarifeleri her ay değişiyor, mazot fiyatları gün be gün yükseliyor. Yani faiz düşse bile bu üretim maliyetlerini aşağı çekmiyor.
Örneğin bir tekstil firması, geçtiğimiz yıla göre aynı ürünü üretmek için %30 daha fazla maliyete katlanıyor. Bu ürünün dış pazarda rekabet edebilmesi için dövizin de aynı oranda artması gerek. Ama öyle olmuyor.
Kağıt Üzerindeki Teşvikler Gerçekte Ulaşılabilir mi?
Devlet destekleri, ihracat kredileri, KOSGEB hibeleri, Eximbank finansmanları…
Bunlar güzel başlıklar. Ama sahada işler öyle işlemiyor. KOBİ’ler bu desteklere ulaşmakta hâlâ zorlanıyor. Evrak yükü, başvuru karmaşası ve değerlendirme sürelerinin uzunluğu, ihracatçıyı bu imkanlardan uzaklaştırıyor.
Faiz indirimiyle birlikte bu desteklerin daha aktif hale getirilmesi, erişimin kolaylaştırılması gerekiyordu. Ama henüz böyle bir dönüşüm başlamış değil.
Dünya Değişiyor, Biz Hâlâ Faizle Uğraşıyoruz
Küresel ticarette dengeler yeniden kuruluyor. Çin, sübvansiyonlarını artırıyor. Hindistan ihracatçısını vergi muafiyetleriyle destekliyor. Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat kapsamında üreticilere enerji dönüşümü hibeleri sunuyor.
Peki Türkiye ne yapıyor?
Hâlâ faiz kararlarıyla yön tayin etmeye çalışıyor. Reel sektörün, özellikle ihracatçının ihtiyacı olan şey artık sadece faiz değil. Lojistik reformu, dış ticaret ataşeliklerinin etkinleştirilmesi, pazara giriş desteklerinin artırılması, dijitalleşme yatırımları, eğitim ve insan kaynağı dönüşümüdür.
Beklemek Değil, Güven Vermek Zamanı:
Faiz indirimi elbette tek başına kötü bir karar değil. Ama bu kararın etkili olabilmesi için yapısal reformlarla desteklenmesi şart.
İhracatçı bugün yalnız bırakılmış hissediyor. Kur belirsiz, krediye erişim zor, maliyetler yüksek, destekler uzak. Bu koşullarda yalnızca faizle dış ticaret canlanmaz.
İhracatçı ne yapacak şimdi?
Sabredecek mi, bekleyecek mi, yoksa kendi çözümünü mü üretecek?
Bu sorunun cevabı artık ihracatçının değil, ekonomi yönetiminin vereceği adımlarda gizli.
Çünkü ihracatın geleceği yalnızca faiz oranıyla değil; güvenle, öngörülebilirlikle ve samimi destekle şekillenecek.