Suat Elibüyük
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Çin ve Dünya Nereye Doğru Gidiyor? – Ekonomik Analiz Perspektifi

Çin ve Dünya Nereye Doğru Gidiyor? – Ekonomik Analiz Perspektifi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Küresel ekonomi 21. yüzyılın en belirgin güç kaymasını yaşıyor ve bu kaymanın merkezinde tartışmasız Çin var. 1980’lerde ucuz iş gücüyle üretim yapan bir ülke olarak dünya sahnesine çıkan Çin, bugün sadece üretim yapan değil, küresel tedarik zincirlerini, finansal sistemleri ve teknolojik rekabeti yeniden şekillendiren bir aktör haline geldi. Bu dönüşüm, dünya ekonomisinin yönünü belirleyen sessiz ama derin bir devrim anlamına geliyor.

Çin’in ekonomik stratejisi artık yalnızca ihracata değil, iç piyasayı güçlendirmeye ve teknolojik bağımsızlığı artırmaya odaklı. İkili dolaşım modeli adı verilen yaklaşım, hem küresel ticarette güçlü kalmayı hem de dış şoklara karşı dayanıklı bir iç talep yaratmayı hedefliyor. Ar-Ge yatırımlarını GSYH’nin %2,6’sına çıkaran Çin, yapay zekâdan çip üretimine, elektrikli araçlardan yeşil enerjiye kadar kritik alanlarda liderliğini pekiştiriyor. BYD’nin elektrikli araçta Tesla’yı geçmesi, Huawei’nin ambargolara rağmen kendi üretim kapasitesini kurabilmesi, bu dönüşümün somut göstergeleri olarak öne çıkıyor.

Dünya ticaretinde Çin’in etkisi giderek artıyor. 120’den fazla ülkenin bir numaralı ticaret ortağı haline gelen Çin, Afrika’da altyapı yatırımlarını artırırken Asya ve Avrupa’da lojistik ve üretim merkezleri kuruyor. Kuşak-Yol Projesi yalnızca bir altyapı hamlesi değil, aynı zamanda küresel ekonomik etki alanını genişleten stratejik bir plan. Bu sayede Çin, dolar merkezli finans sistemine alternatif olarak yuan kullanımını teşvik ediyor ve özellikle enerji ve mal ticaretinde kendi para birimini öne çıkarıyor. Böylece küresel finans sisteminde doların tekeli ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya kalıyor.

ABD ve Batı, Çin’in yükselişine karşı ticaret savaşları, çip ihracat yasakları ve Asya-Pasifik’te askeri ittifaklar üzerinden yanıt veriyor. Ancak bu politikalar, Çin’in yerli üretim ve teknolojik özerklik hedefini hızlandırmış durumda. Küresel ekonomik liderliğin Asya eksenine kayması, yalnızca üretim ve ticarette değil, aynı zamanda veri, teknoloji ve sermaye akışlarında da kendini gösteriyor. Çin, tasarruf ederek yatırım yaparken Batı borçlanmayı sürdürüyor ve bu iki farklı ekonomik modelin çatışması, önümüzdeki yıllarda küresel dengeleri belirleyecek.

Türkiye için bu tablo hem fırsat hem risk anlamına geliyor. Çin’in artan yatırımları ve ticaret ağları, Türkiye’nin Kuşak-Yol güzergâhındaki stratejik konumunu avantaja çevirebilir. Ancak üretim rekabeti ve teknoloji bağımlılığı riskleri de göz ardı edilemez. Türkiye, bölgesel lojistik ve enerji geçiş noktası avantajını kullanmak ve Asya merkezli finans sistemlerine entegre olmak için üretim modelini yenilemek, teknolojik iş birliklerini artırmak ve stratejik planlamayı öncelikli hâle getirmek zorunda. Aksi durumda yeni küresel dengede yalnızca bir pazar ülkesine dönüşme riski bulunuyor.

Bugün yaşanan değişim bir “Çin mucizesi” değil, planlı kalkınmanın ekonomik devrimidir. Batı ekonomileri kısa vadeli büyüme hedefleriyle hareket ederken Çin, onlarca yıllık planlarla ilerliyor. Teknoloji, üretim ve finansın merkezinin Doğu’ya kaydığı bu yeni dönemde başarılı olacak ülkeler, veriyi, enerjiyi ve üretimi akıllıca yönetenler olacak. Türkiye’nin bu süreci doğru okuyup strateji geliştirmesi hâlâ mümkün ve önümüzdeki yıllarda kader belirleyici olacak.

Dünya nereye gidiyor? Artık tek merkezli değil, çok merkezli bir ekonomi düzenine doğru ilerliyor ve bu yeni çağda Doğu’nun yükselen ekonomik aklı, küresel sahnede belirleyici rol oynayacak.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!