Geçen gün medyada bir tartışmaya denk geldim. Bir ekonomi yorumcusu, “Türkiye ekonomisi sıkıntılı” dedi; ardından espriyle karışık ekledi: “Ama yol yaptı!”. Bir an durup düşündüm: Bugün son on yıla baktığımızda Türkiye neler yaptı, hangi zorlukların üstesinden geldi ve hâlâ neden tatmin olmuyor bazı kesimler?
Gerçek şu ki, bu on yıl yalnızca yolların ve köprülerin inşa edildiği ve bir milletin kaderini yeniden yazdığı, krizlerden güç alarak kalkındığı bir dönem oldu. Bölünmüş yolların toplam uzunluğu 30 bini aştı. Kuzey Marmara Otoyolu, İzmir-İstanbul, Ankara-Niğde ve Mersin-Adana-Gaziantep otoyolları şehirleri, ticaret merkezlerini birbirine bağladı. Marmaray ve Avrasya Tüneli, Asya ile Avrupa’yı karadan ve deniz altından birbirine bağlayarak dünyanın hayranlıkla izlediği mühendislik projeleri arasında yer aldı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü ve Çanakkale 1915 Köprüsü gibi dev yapılar, hem sembolik hem stratejik öneme sahip projeler olarak Türkiye’nin ulaştırma vizyonunu dünyaya gösterdi.
Bu dev hamleler, yalnızca şehirleri birbirine bağlamadı; ticareti hızlandırdı, üretimi büyüttü, ülkenin zaman ekonomisini değiştirdi. Dünyanın en büyüklerinden biri olan İstanbul Havalimanı, Türkiye’nin küresel vizyonunun sembolü oldu. Yılda 200 milyon yolcu kapasitesine ulaşabilecek bu dev yapı, Avrupa ve Asya arasında stratejik bir hava köprüsü kurdu. Bu vizyoner proje, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tüm sabotajlara, provokasyonlara ve ekonomik saldırılara rağmen tamamlandı. Çünkü Türkiye artık “durmak yok, yola devam” anlayışıyla hareket ediyordu.
Bununla beraber yapılan yolların uzerınde Türkiye’nin yerli ve milli otomobili TOGG u görüyoruz. TOGG, Türkiye’nin teknolojik özgürlük manifestosudur. Elektrikli ve akıllı araç konseptiyle yalnızca Türkiye’nin değil, bölgenin geleceğine yön verecek bir teknoloji hamlesi anlamına gelir. Gemlik’te kurulan üretim üssü, yapay zekâ, batarya teknolojisi ve dijital entegrasyon açısından dünya standartlarını yakalamış bir merkezdir. Bu adım, Türkiye’nin sanayide katma değeri yüksek üretim modeline geçtiğini açıkça gösteriyor.
Küresel rekabette artık yer altındaki kaynaklar da büyük önem taşıyor. Türkiye, son on yılda bor, lityum, nadir toprak elementleri ve doğal gaz alanlarında yaptığı keşiflerle enerji denkleminde yeni bir oyuncu oldu.
Gabar’da petrol, Karadeniz’de doğal gaz
Eskişehir’de nadir toprak elementleri rezervi
Eti Maden’in bor teknolojisiyle dünyada liderliği
Türkiye’nin artık enerji üreten ve ihraç edebilen bir ülke olma yolunda olduğunu gösterdi. Bu başarılar, elverişli bir ortamda değil; darbe girişimleri, terör saldırıları, ekonomik manipülasyonlar ve dış baskılar altında gerçekleşti
Türkiye son on yılda, her türlü baskıya rağmen “imkânsız” denileni mümkün kılmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkça vurguladığı gibi:
“Bizim davamız, yol medeniyetidir. Bu milletin yürüyüşünü hiçbir engel durduramayacaktır.”
Türkiye ekonomisi, dalgalı kur ve enflasyon ile sınansa da, bu tablo ülkenin üretme azmini gölgelemiyor. Pandemi sonrası tedarik zincirlerinin kırılması, savaşlar ve enerji krizleri tüm dünyayı sarstı. Avrupa bile yüksek enflasyon ve enerji krizleriyle mücadele ediyor. Ancak Türkiye, tüm bu fırtınalar içinde üretimi sürdürdü; yatırımlar kesilmedi, fabrikalar çalıştı, ihracat rekor kırdı. 2023’te 255 milyar dolar ihracat ve 60 milyar dolara yaklaşan turizm geliri, Türkiye’nin dayanıklılığının kanıtı.
Ekonomik sancılar, yapısal dönüşümün işaretleri. Türkiye, ucuz iş gücüyle değil, yüksek teknoloji ve katma değer odaklı üretimle büyümeyi hedefliyor. Yerli çip çalışmaları, savunma ve enerji projeleri, bu dönüşümün sembolleri. Kısa vadeli sıkıntılar olsa da, Türkiye uzun vadeli kalkınmanın temelini sağlamlaştırıyor.
Tatminsiz olanlar, belki bu iradeyi, bu azmi ve bu vizyonu göz önüne almadıkları için hâlâ memnun olamıyorlar. Ama gerçek şu ki, Türkiye durmak bilmeden yola devam ediyor; kendi kaderini kendi elleriyle yazıyor ve dünyaya “imkânsız” diye bir şey olmadığını gösteriyor.
