Şahane Agahoğlu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. “Türkiye, Teknolojinin Kölesi Değil, Efendisi Olacak”

“Türkiye, Teknolojinin Kölesi Değil, Efendisi Olacak”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih boyunca insanlık, her büyük buluşla birlikte imtihanlara da girmiştir. Ateşin bulunmasıyla medeniyetin kapısı aralandı, fakat aynı ateşle şehirler de yakıldı. Sanayi devrimi üretimi bereketlendirdi; ama ruhları tüketim hırsına mahkum etti. Şimdi ise insanlığın önünde yepyeni bir eşik var: Yapay zeka.

Bugün dünya, adını “yeni dünya düzeni” koyduğu büyük bir planın eşiğinde duruyor. Güç merkezleri, insanın aklını, iradesini, karar verme yeteneğini dahi devreden çıkarmak, algoritmalara teslim etmek istiyor. İnsanları, Allah’ın “eşref-i mahlûkat” sıfatıyla yarattığı kullar olmaktan çıkarıp, birer “dijital veri”ye indirgemeye çalışıyorlar.

Oysa biz biliyoruz ki, akıl da ilim de bize emanettir. Kur’an-ı Kerim, “Sizi ve yaptıklarınızı Allah yaratmıştır” (Saffat, 96) buyurur. Yani insanın eliyle üretilen her teknoloji, sınavın bir parçasıdır. İmtihan, teknolojinin varlığında değil; onu kimin niyetle ve hangi istikamette kullandığındadır.

Bugün artık her evin içinde telefon, tablet, ekran ışığıyla büyüyen nesiller var. Araştırmalara göre, 10 yaşın altındaki çocukların %70’i günde 4 saatten fazla ekran başında vakit geçiriyor.Bir zamanlar dedelerin torunlarına anlattığı masallar, ninelerin duasıyla yoğrulan geceler; şimdi yerini kulaklıklarla izlenen yabancı çizgi filmlere bırakıyor. Gelenek, yavaş yavaş siliniyor; yerine soğuk bir dijital kültür yerleşiyor.

Yapay zekânın gelişmesiyle birlikte, çocukların oyunları bile algoritmalar tarafından yönlendiriliyor. Bu algoritmalar, sadece eğlence sunmuyor; aynı zamanda alışkanlık kazandırıyor, bilinçaltını şekillendiriyor. Eğer kontrol edilmezse, gelecekte çocuklarımız kendi kararlarını değil, ekranların onlara dayattığı kararları yaşayacak.

Ne yazık ki teknoloji, insanları birbirine yakınlaştırması gerekirken, çoğu zaman uzaklaştırdı. Telefonlar, dost meclislerinde muhabbetin yerini aldı. İnsanlar artık yaşamak için değil, göstermek için yaşıyor. Bir sofranın bereketi değil, fotoğrafın rengi; bir günün huzuru değil, paylaşımın beğenisi konuşulur oldu.

Oysa eskiden bayram sabahları, mahalle aralarında yankılanan çocuk kahkahaları, sokak başında yapılan selamlaşmalar vardı. Şimdi ise aynı apartmanda oturan insanlar bile birbirinin yüzünü tanımıyor. İşte asıl kaybolan bu: bizim ruhumuz, heyecanımız, geleneğimiz.

Elbette teknolojinin nimetleri var. İlaç geliştirmekten, hayat kurtaran cihazlara; eğitimde fırsat eşitliği sağlamaktan, dünyanın öbür ucundaki kardeşlerimize ulaşmaya kadar birçok hayır kapısı açıyor. Ancak tehlike de tam burada: İyilik için kullanılmayan her teknoloji, kötülüğün elinde bir silaha dönüşüyor.

Yapay zekâ, insanı geliştirmek için değil de kontrol etmek için kullanılırsa, nesilleri robotlaştırabilir. Bugün sadece öneri yapan algoritmalar, yarın karar veren otoritelere dönüşebilir. Eğer bu süreç denetlenmezse, insanın iradesi elinden alınır, kalpler mekanikleşir.

Bugün Türkiye, gençliğini teknolojinin kölesi değil, efendisi yapmak için büyük bir vizyon ortaya koyuyor. TEKNOFEST kuşağı, yerli ve milli teknoloji projeleriyle yalnızca tüketici değil, üretici bir nesil yetiştiriyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın gençlere verdiği “Ar-Ge, inovasyon ve milli teknoloji hamlesi” çağrısı, aslında yeni dünya düzenine verilen en güçlü cevaptır.

Türkiye, siber güvenlikten yapay zekâya, savunma sanayinden uzay çalışmalarına kadar pek çok alanda kendi ayakları üzerinde durma kararlılığını ortaya koyuyor. Bu yalnızca teknoloji yarışı değil, aynı zamanda dijital bağımsızlık mücadelesidir.

Çünkü biliyoruz ki, gelecekte bağımsız olmayan milletler, özgür de olamayacaktır. Gençlik politikalarının merkezinde iman, ahlak ve milli değerlerle yoğrulmuş bir teknoloji vizyonu yer almazsa, kazandığımız her başarı bizi değil başkalarını güçlendirir.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın defalarca vurguladığı gibi, “Dünya beşten büyüktür.” Bu hakikat yalnızca siyasî dengeler için değil, teknolojinin geleceği için de geçerlidir. Eğer teknolojinin kaderi birkaç küresel gücün elinde olursa, adalet değil zulüm hüküm sürer. Ama biz, İslam medeniyetinin hikmet pınarlarından beslenerek, teknolojiyi insan onurunu koruyan bir araç hâline getirebiliriz.

Bugün bizlere düşen, teknolojiyi Allah’ın emanet ettiği akıl ve vicdan terazisiyle yoğurmaktır. Yapay zekâyı sadece ticari kazanç veya askerî güç için değil; adaleti, merhameti, yardımlaşmayı büyütmek için kullanmalıyız.

Yeni dünya düzeninde bizi ayakta tutacak olan, ne Batı’nın teknolojik üstünlüğü ne de Doğu’nun üretim gücü olacaktır. Bizi ayakta tutacak olan şey; imanımız, değerlerimiz ve hakikate olan bağlılığımızdır. Zira Hz. Ali (ra) der ki: “İlim, sahibini korur; malı ise sahibi korumak zorundadır.”

Bugün bu topraklarda yükselen her dua, her ezan, bize şunu hatırlatıyor: Biz teknolojiyi kul değil, kulun Rabbi olan Allah’a kul kalmak için kullanmak zorundayız.

Yenı dünya düzeninde adaleti merkeze alan bir Türkiye vizyonunu hep birlikte inşa edelim. Çünkü biz biliyoruz ki, imanın olduğu yerde korku değil umut, zulüm değil adalet, karanlık değil nur vardır

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 6 Eylül 2025, 00:23

    Güzel bir yorum tebrik ederim

  2. X’te yazılarınız var mı ?

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!