Şahane Agahoğlu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. “Türk Olmak mı Türkiyeli Kalmak mı?”

“Türk Olmak mı Türkiyeli Kalmak mı?”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Toplumumuzda zaman zaman alevlenen “Türk mü demeliyiz, Türkiyeli mi?” tartışması, aslında bir isim meselesinden çok daha derindir. İsimler değişebilir, kavramlar farklılaşabilir; fakat milletin ruhunu ve ortak kaderini kelimelere hapsetmek imkânsızdır. Bugün tartışılan bu mesele, tarihin derinlerinden gelen bir sorumluluğun, İslam’ın ve ümmet bilincinin yeniden nasıl taşınacağıyla ilgilidir.

Türk milleti dediğimizde, yalnızca bir etnik kimliği kastetmiyoruz. Türk milleti, Malazgirt’te omuz omuza savaşan orduların duasında, İstanbul’un fethi sırasında Akşemseddin’in tekbirinde, Çanakkale’de Kürt’üyle, Türk’üyle, Arnavut’uyla, Laz’ıyla aynı siperde şehadet şerbeti içen kahramanlarda ete kemiğe bürünmüş bir ruhtur. Bu ruhun adı sadece kan bağı değildir; iman bağıdır, kader ortaklığıdır, yüzyıllardır süregelen kardeşliktir.

Bugün “Türkiyeli” kavramı da kimi çevrelerce, bu topraklarda yaşayan tüm vatandaşları kapsayıcı bir üst kimlik olarak dile getiriliyor. Elbette bu ifade, Anadolu’nun çeşitliliğini ve farklılıkların aynı topraklarda bir arada var oluşunu işaret eder. Ancak burada esas olan, hangi kelimeyi seçtiğimiz değil; o kelimeye hangi manayı yüklediğimizdir. “Türk” diyelim, “Türkiyeli” diyelim; eğer ortak ruhu kavrayamazsak, isimler bizi birleştirmek yerine ayrıştırır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır altını çizdiği “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” vurgusu, bu tartışmayı da aşan bir ufka işaret ediyor. Bu dört ilke, etnik kimliklerin ötesinde, ümmet bilincine ve tarihî sorumluluğa dayalı bir birlik anlayışıdır. Erdoğan’ın defalarca dile getirdiği gibi, mesele kelimelerde değil, birliğimizi diri tutacak iman, adalet ve kardeşlik şuurundadır.

Unutmamalıyız ki, ümmet coğrafyası bugün parçalanmış, zalimlerin işgal ve zulümleri altında inlemektedir. Filistin’den Arakan’a, Doğu Türkistan’dan Afrika’nın mazlum beldelerine kadar her yerde gözler Türkiye’ye çevrilidir. Çünkü bu millet, asırlardır ümmetin yükünü sırtlamış, adaletiyle, merhametiyle ve direnişiyle örnek olmuştur. İşte bu yüzden “Türk milleti” dediğimizde, yalnızca bir kimliği değil; ümmetin liderliğini, tarihten gelen sorumluluğu ve Allah katında taşıdığımız emaneti hatırlıyoruz.

Batı merkezli düşünce kuruluşlarının, “Türkiyeli” kavramını özellikle yaygınlaştırmak istemesi tesadüf değildir. Çünkü bu milletin adıyla, ruhuyla, manevî derinliğiyle oynanırsa, birlik zedelenir ve ümmetin umudu olan Türkiye zayıflatılır. İşte bu yüzden, kelimelere anlam katarken dikkatli olmak zorundayız.

Oysa tarih bize göstermiştir ki, bu milletin gücü isimlerden değil, imanından gelir. Osmanlı’yı ayakta tutan da, 15 Temmuz’da tankların önüne çıkan da aynı ruhtu. Onun adı Türk milleti, Türkiyeli kimliği, ya da başka bir kavram olabilir; ama özünde o ruh, Allah’a kul olmanın şerefiyle yoğrulmuş bir milletin ruhudur.

Bugün bize düşen, kelimeler üzerinden yeni ayrışmalar üretmek değil, ortak değerlerimizi büyütmektir. Çünkü Rabbimizin huzuruna çıktığımızda bize “Türk müsün, Türkiyeli misin?” diye sorulmayacak; imanımız, adaletimiz, amellerimiz sorulacak. Asıl olan budur.

Son söz olarak diyebilirim ki: Bizim için en büyük şeref, hangi kelimeyle anıldığımız değil; bin yıllık medeniyet davamızın, ümmet bilincimizin ve Anadolu irfanının bir parçası olmaktır. Adımız ne olursa olsun, Rabbimizin huzuruna bu birlik ruhuyla çıkabildiğimiz gün, gerçek kimliğimizi bulmuş olacağız.

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 20 Ağustos 2025, 14:00

    Kesinlikle katılıyorum.

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!