Tarih, sabrı imtihan edenlerin yazdığı bir destandır. Ve bazen, yüzyıllar sessiz kalır; sonra bir millet, yeniden o destanın baş kahramanı olarak sahneye çıkar.Türkiye’nin adı yeniden “adalet” kelimesiyle yan yana anılıyorsa, bu sadece diplomatik bir başarı değil; stratejik sabrın, vicdanın ve tarihî hafızanın sonucudur.
Cumhurbaşkanımız, 7 Ekim sonrasında “Türkiye, Filistin’de garantör ülke olmaya hazırdır” dediğinde bu, diplomatik bir teklifin ötesindeydi. Bu söz, yüzyılların kalbinden gelen bir ses, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs surlarından yükselen adalet çağrısının yankısıydı. Osmanlı’nın gölgesiyle değil, inancın nefesiyle konuşan bir medeniyetin yeniden hatırlanışıydı.Bugün Gazze’de kurulan her masa, artık Türkiye’siz kurulamaz hale geldi.Katar’la birlikte yürütülen titiz diplomatik süreç, sadece barış görüşmeleri değil; insanlığın vicdanını yeniden diriltme mücadelesidir.Ankara’nın kararlı diplomatik adımlarıyla şekillenen süreçte, Türkiye’nin ısrarı ve Katar’ın desteğiyle Washington bile mecbur bırakıldı.Terörle meşruiyet arayan Netanyahu’nun elindeki kartları teker teker elinden alan, ayağındaki zemini çeken güç Türkiye’nin aklı ve iradesidir.Ve bunu yapan, Türkiye’nin derin aklı, devlet hafızası ve halkının duasıdır.
Netanyahu’nun “Osmanlı bir daha kurulmayacak” çıkışı aslında bir korkunun ifadesiydi.
Çünkü Osmanlı bir bina değil, bir ruhtur ve adaletle kurulmuştur.
O ruh hâlâ Gazze’deki çocukların gözlerinde, Kudüs’ün taşlarında, Türk diplomatının vakarında yaşamaktadır.
O yüzden korkuyorlar — çünkü o nefes hâlâ bu coğrafyada esiyor. Selahaddin Eyyubi, Kudüs’e girdiğinde kılıcını değil, adaletini taşımıştı. Kudüs’ü fethettiği gün, Haçlıların yaptığını yapmadı; ne kiliselere dokundu ne insanlara zulmetti. O gün Kudüs, savaşla değil, merhametle fethedildi.
Bugün Türkiye’nin Gazze’deki duruşu, o fethin ruhunu taşır. Yüzyıllar önce Selahaddin ne yaptıysa, Türkiye bugün aynı asaleti gösteriyor: Kılıçla değil, akılla; öfkeyle değil, sabırla; zulümle değil, adaletle kazanıyor. Türkiye, bir kez daha bölgenin kilit aktörü olduğunu dünyaya kanıtladı.
Bugün bu coğrafyada Türkiye’yi dışlayarak kimse bir sonuca varamaz.Artık herkes biliyor: Bu bölgede barış olacaksa, o masada Türkiye oturur. Bu, sadece bir diplomatik zafer değil; bir medeniyetin yeniden doğuşudur.Türkiye’nin stratejik zekâsı, askeri gücüyle değil; diplomasideki ustalığı, halkının duası ve liderliğin kararlılığıyla şekilleniyor.Türkiye, bölgesel bir oyun kurucu, küresel bir oyun bozucu olduğunu bir kez daha ispatladı. Gazze meselesinde garantör ülke rolünü üstlenmesi, artık bir tercih değil, tarihsel bir zorunluluktur. Bugün Gazze’nin taşları, Kudüs’ün duvarları, Anadolu’nun duaları aynı kelimeyi söylüyor:Zafer sabredenlerindir.
Ve Türkiye sabretti; planladı, bekledi, dua etti — sonunda kazandı. Çünkü bazen zafer, kılıçla değil kelimeyle; savaşla değil sabırla kazanılır.Ve her zaferin ardında bir medeniyetin duası, bir milletin inancı vardır.Osmanlı’nın adalet nefesi, Selahaddin’in merhamet sancağı, Türk halkının duası bugün Gazze’de birleşmiştir. Ve tarih bir kez daha yazılıyor: Bu topraklarda Hak galip gelecek, çünkü adalet susmaz.
Ve bu söz artık bizim değil…Allah’ındır.