Basın dünyasında yıllar içinde öğrendiğimiz bir şey varsa, o da
Kalemin hakkı vardır, emeğin hakkı vardır, eserin hakkı vardır.
Telif dediğimiz kavram, bir kişinin emeğini korur. Başkasının üretiminden haksız kazanç sağlanmasının önüne geçer.
Ancak bazıları bu kavramı öyle bir noktaya getirdi ki, artık akıl sır ermez bir hal aldı.
Geçtiğimiz günlerde önüme düşen bir iddia, pes dedirtti.
Birileri ezan sesine telif koymuş. Üstelik telif sahibi olarak da “Allah” yazmış.
Bakın, basında çok şey gördük…
Fırsatçıyı, korsanı, emeğe çökeni, sahtekârı… Ama bu kadarını ilk defa görüyorum.
Ezan’ı telif kapsamına sokmak hem hukuken yanlış hem ahlaken çürük
Türkiye’de telif haklarını düzenleyen
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bambaşka bir şey söyler.
Telif hakkı sadece somut bir eser içindir. Bir bestedir, bir yazıdır, bir ses kaydıdır, bir düzenlemedir. Ama ritüeller, gelenekler, dini ifadeler telife tabi değildir.
Ezan, bin yıldır İslam coğrafyasının ortak sesi. Bir müezzinin okuduğu özel bir kayıt varsa, o kayıt telife tabi olabilir o kadar.
Ama ezanın kendisi telif konusu olamaz.
Bir kişi “Ben bu ezanı kaydettim, bu bana ait” diyebilir.
Ama “Ezanın sahibi Allah, telif haklarını da ben temsil ediyorum” demek…
Kusura bakmayın ama bu hem hukuken zırva hem ahlaken tehlikeli.
Bu mantıkla yarın biri çıkar “Kuran tilavetine telif koydum”,
öbürü çıkar “Sela sesinin hakları bende”,
sonra bir başkası “Ayet okunca telif ücreti alıyorum” der.
Dini değerler üzerinden ticari kapı aralamanın en ucuz versiyonu budur.
Basında Telifin Kutsallığı Vardır. Ama Suistimal Edildiğinde Kirlenir
Çünkü telif, adalet kavramıyla yürür. Ama burada adalet yok.
Burada, manipülasyon, ticari hile ve dini duyguları kullanarak alan açma var.
Asıl Tehlike! Duygulara Sızarak Ticari Hak Talep Eden Yeni Tip “Telif Simsarları”
Bu olay bize şunu gösteriyor:
Yeni bir tür çıktı ben onlara “telif simsarı” diyorum. Hiç alakası olmayan alanlara çöreklenip
“Bu bana ait, telifi bende” şeklinde gülünç iddialar üretip dijital ortamlarda mevzi kazanmaya çalışıyorlar.
Dini değerler üzerinden yapılınca daha da tehlikeli:
· Sorgulayanı “saygısız” ilan ediyorlar,
· Eleştireni “dine karşı” gösteriyorlar,
· Kendilerine dokunulmaz bir alan yaratıyorlar.
Ama kusura bakmasın kimse…
Hiçbir kutsal, ticari meta değildir.
Hiçbir dini ritüel, “ben tescil ettim” denilerek sahiplenilemez. Bu hadsizliktir.
Bu sadece islam dini için değil hangi dinin değerinde yapılsa aynı tepkiyi veririm.
Ve basın olarak buna sessiz kalmak mesleki ihanettir.
Hukuki Açıdan da Çöker — Çünkü Eser Niteliği Yok
Telif olabilmesi için:
Özgünlük, Eser sahibi katkısı, Somut bir tespit, Kayıt ya da düzenleme gereklidir.
Ezanın aslı bu şartların hiçbirine girmez.
Kayıtta da “Allah sahibi” yazamaz; çünkü telif sahibi bir gerçek kişi veya tüzel kişi olmak zorundadır.
Allah’ın adına telif açmak… Bu artık cehalet değil; düpedüz kötü niyet.
Basın Neden Bu Konuda Daha Duyarlı Olmalı?
Çünkü biz, toplumun gördüğü, duyduğu ve inandığı her şeyin arkasındaki hakikat mekanizmasıyız.
Eğer biz susarsak;
1 DİNİN DE
2 HUKUKUN DA
3 EMEĞİN DE sınırları bulandırılır.
Konu net, Telif Kutsaldır Ama Kutsal Olanın Telifi Olmaz
Emeğe saygı başkadır, kutsalı ticarete çevirmek bambaşkadır.
Ezan, milyonlarca insanın duygusal hafızasının ortak değeridir.
Bunu telif üzerinden parsellemek, toplumun ortak sesine çit çekmektir.
Kimse kusura bakmasın,
ama böyle bir saçmalığı hukuki kılıfa sokmaya çalışanların tek amacı kötü niyettir.
Ne dine hizmet eder ne hukuka ne etik anlayışına. Sadece kurnazlığa hizmet eder.
Ve basın, böyle bir durumda susarsa…
O zaman asıl telif ihlali bizde olur:
Hakikatin telifini ihlal etmiş oluruz.
Sizin bu konuda görüşlerinizi merak ediyorum. Özellikle de basın mensuplarının
Aşk’la