not düşülmüş bir gerçek
Hayatımıza giren insanların çoğunu biz seçmeyiz. Aynı okulda okuruz, aynı işte çalışırız, aynı mahallede yaşarız, aynı masaya otururuz. Bazıları bir kapıyı aralar, bazıları sadece yolun varlığını hatırlatır.
Ama yolun kendisi… O, her zaman bize aittir.
Toplum olarak en çok karıştırdığımız konulardan biri de şu VESİLE OLMAK !
Vesile olmayı, sahiplenmek sanıyoruz. Destek olmayı, hak iddia etmekle karıştırıyoruz.
Oysa biri sizi bir yere yönlendirmiş olabilir, tanıştırmış olabilir, bir cümle kurmuş olabilir. Bunlar kıymetlidir. Ama o yolda yürüyen sizsiniz. Bedelini ödeyen, risk alan, geceleri uykusuz kalan, vazgeçmeyen sizsiniz.
Varılan yerin yükü de sorumluluğu da başarı hissi de kimseyle bölüşülmez.
İnsan ilişkilerinde asıl kırılma noktası tam da burada başlıyor.
Menfaate dayalı ilişkiler, bu çizgide kendini ele verir. Çünkü menfaat, vesileyi sürekli hatırlatır. “Ben olmasaydım” diye başlayan cümleler çoğalır. Destek, görünmez bir borca dönüşür. Güven yerini hesaba bırakır.
Güven ise sessizdir.
Reklam istemez.
Hatırlatılmayı sevmez.
Karşılık beklemez.
Güven olan yerde insanlar birbirinin yolunu kesmez, yoluna taş koymaz. Vesile olur ve kenara çekilir. Çünkü bilir ki gerçek bağ, sahiplenerek değil, alan tanıyarak kurulur.
Toplumsal olarak da en çok yaralandığımız yer burasıdır. İlişkiler derinleşmek yerine hesaplaşmaya dönüşüyor. Dayanışma, çıkar ortaklığıyla karıştırılıyor. Oysa güçlü toplumlar, güven duygusu üzerine inşa edilir. Kimin neye vesile olduğunu değil!
Kimin yolunu dürüstçe açtığını hatırlayan toplumlar ayakta kalır.
Şunu kabullenmek zorundayız
Herkes hayatımıza kalıcı olmak için girmez.
Bazıları sadece bir işaret fişeğidir.
Yolu gösterir, ama yürümez.
Ve bu kötü bir şey değildir.
Asıl mesele, vesile olanı putlaştırmadan, yürüyeni inkâr etmeden dengeyi koruyabilmektir. Çünkü insan ancak bu dengeyi kurabildiğinde hem ilişkilerinde hem toplumda gerçekten özgürleşir.
Sonuç basit ama ağırdır
Minnetle değil, saygıyla bağ ile kurulur. Bağımlılıkla değil, güvenle yol alınır.
Gerisi… Gürültüdür.
Elbette bu tabloya bir parantez açmak gerekir.
Bu işi meslek olarak yapan, danışmanlık, mentorluk, aracılık ve stratejik yönlendirme alanlarında mesai harcayan insanlar vardır. Onlar için “tanıştırdın, tamam bitti” denemez. Çünkü orada görünmeyen emek, zaman, takip ve sorumluluk vardır. Bu emek, niyetle değil profesyonel bir çerçeveyle değerlendirilir.
Vesile olmakla, işi yapmak arasındaki fark tam da burada başlar.
Biri insanî bir temas, diğeri sistemli bir emektir.
Bu ayrımı netleştirmek hem ilişkileri kirlenmekten korur hem de gerçekten emek verenlerin hakkını teslim eder. Danışmanlık emeğiyle kurulan bağlar başka bir yazının konusu…
orada güven, sınır ve bedel bambaşka bir zeminde ele alınmalıdır.
O yüzden burada duralım.
Bu yazı vesileyi anlattı. Yürümeyi ve varmayı…
Bir sonraki yazıda ise, yolu birlikte inşa edenlerin hakkını konuşuruz.
AŞK’LA