Türkiye’de siyasetin en temel sorunlarından biri, yıllardır derinleşen ahlaki ve siyasi yozlaşma ile bunun neden olduğu güvensizliktir. Kamu kaynaklarının etkin kullanılmaması, israf, ihalelerdeki şeffaflık eksikliği, torpil, yolsuzluk gibi birçok faktör güveni zedelemektedir. Buna bazı siyasetçi ve bürokratların mal varlıklarını açıklamaktan kaçınmaları da eklenince, halkın siyasete olan güveni her geçen gün azalmaktadır. Halkın ödediği vergiler üzerinden oluşan kamu bütçesinin, kimi zaman toplumsal ihtiyaçları karşılamak yerine israf edilmesi, fakirden toplanıp zengine dağıtılması hem ekonomik kayıplara neden olmakta hem de demokratik ve ahlaki yozlaşmayı derinleştirmektedir.
Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu unsurlar dikkate alındığında, siyaset kurumunun güvenilir hale getirilmesi ve saygınlığının artırılması için siyasi etik yasasının çıkarılması zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye’de geçmişte bu sorunlara çözüm bulmak için TBMM’de “Siyasi Etik Komisyonu” kurularak bazı raporlar hazırlanmış olsa da, ne yazık ki bunlar kalıcı hale getirilememiştir.
Siyasi etik yasası, siyasette ve bürokraside görev alan kişilerin, kamu gücünü kullanırken uyması gereken dürüstlük, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi temel ilkelerin çerçevesini belirleyen ve bunları yasal güvence altına alan bir düzenlemedir. Bu yasa, milletvekilleri ve yerel yöneticilerden üst düzey bürokratlara kadar geniş bir kesimi kapsamakta ve elde edilen siyasi veya bürokratik gücün kişisel çıkarlar için kullanılmasını engelleyerek, kamu yararını merkeze almaktadır. Bu yasa, çıkar çatışmalarının önlenmesi, mal varlığı ve gelirlerin düzenli ve şeffaf bir şekilde beyan edilmesi, siyasi bağış ve harcamaların denetime açık hale getirilmesi, lobi faaliyetlerinin kayıt altına alınması gibi milletin ve devletin hayrına olan birçok düzenlemeyi içermektedir. Bununla birlikte, etik kuralların ihlali durumunda, bağımsız kurumlar tarafından uygulanan ağır yaptırımlar hem caydırıcı olmakta hem de “ben yaptım oldu” anlayışını engellemektedir. Bu durum herkese aldığı görevin sorumluluğunu da yükleyerek, yapanın yanına kar kalmasını engellemekte ve kusurlu olan herkesin hesap verebilmesini sağlamaktadır.
Siyasi etik yasasının dünyadaki örneklerine bakıldığında, bu yasanın oluşturduğu şeffaflığın seçmen davranışını doğrudan etkilediği görülmektedir. Örneğin Brezilya’da yapılan bir araştırmada, yolsuzluk tespit edilen belediye başkanlarının yeniden seçilemediğini, buna karşılık, temel etik ilkelere bağlı yöneticilerin yeniden seçilerek uzun süre görev yaptıkları görülmektedir. Bu şekilde ortaya konulan şeffaflık sayesinde, halkın bilgiye erişimi sağlanmakta ve siyaset keyfilikten çıkarılarak disipline edilmektedir. Yapılan diğer araştırmalar, milletvekillerinin mal varlığı ve gelir beyanlarının kamuya açık olduğu ülkelerde yolsuzluğun daha düşük, yönetim kalitesinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu nedenle sadece kâğıt üzerinde beyan zorunluluğu değil, aynı zamanda bu bilgileri halkın erişimine açılması büyük önem taşımaktadır.
Siyasi etik yasası, sadece siyaseti değil, aynı zamanda toplumu da doğrudan etkilemektedir. Çünkü kamu kaynaklarının toplum lehine etkin kullanımını güvence altına almakta ve vatandaşın ödediği verginin kullanım alanlarını şeffaf biçimde izlemesine imkân sağlamaktadır. Bu durum, toplumda güven duygusunu güçlendirmekte, etik kuralları toplumsal kültüre dönüştürmekte, gençlerin siyasete ve kamu görevine olan bakış açısını olumlu yönde etkilemekte, liyakate dayalı bir kamu hizmeti kültürünü geliştirmektedir. Elbette böyle bir yasanın etkili olabilmesi için, sadece genel ilkeleri belirleyen bir metin olmaktan öte, net tanımlar, etkili denetimler ve caydırıcı yaptırımları içermesi önemlidir. Milletvekillerinin şirket ortaklıklarını açıklaması, lobi faaliyetlerinin resmi kayıtlara geçirilmesi ve seçim kampanyası bağışlarının üst sınırının belirlenmesi gibi somut adımlar atılmadıkça yasanın sadece kâğıt üzerinde kalacağı unutulmamalıdır.
Bu nedenle siyasi etik yasası, bağımsız bir denetim organı, güçlü yaptırım mekanizmaları ve kamuya açık şeffaflık standartları ile desteklenmelidir. Sonuç olarak, siyasi etik yasası yalnızca bir hukuki düzenleme değil, aynı zamanda toplum ile siyaset arasındaki güven köprüsünü yeniden oluşturacak en etkili yoldur. Bu yasa, kamu kaynaklarının daha şeffaf kullanılmasını, siyasetin çıkar ilişkilerinden ve nepotist yaklaşımlardan arındırılmasını, yöneticilerin hesap verebilir hale gelmesini sağlayacaktır. Etik ilkelere dayalı bir siyasi anlayış, hem demokrasimizi güçlendirecek hem de vatandaşın geleceğe güvenle bakmasını mümkün kılacaktır. Örneğin Transparency International’ın 2024 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye 180 ülke içinde 115. sırada yer almıştır.
Bu tablo, siyasi etik yasasına duyulan ihtiyacı açıkça göstermektedir. Bu yüzden Türkiye’nin sağlıklı bir siyasal kültür ve güçlü bir demokrasi inşa etmesi için, siyasi etik yasasını biran önce çıkarması, hayati önem taşımaktadır. Bu kadar önemli bir konuda bugüne kadar iktidarı ve muhalefetiyle hiçbir adım atılmamış olması da dikkate alınması ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. O halde soru şu, mademki hem iktidar hem de muhalefet halkın refahı ve ülkenin kalkınması için mücadele ettiğini iddia ediyor, öyleyse neden hâlâ siyasi etik yasası çıkarılmadı? Cevap aslında hepimizin vicdanında gizli, siyaset kurumu gerçekten topluma mı, yoksa kendi çıkarlarına mı hizmet ediyor? Bu sorunun cevabını siz değerli okuyuculara bırakıyorum. Gelinen noktada ortaya çıkan tablo, ister istemez üstat Abdurrahim Karakoç’un şu dizelerini akla getiriyor;
Bu kirli düzenin düzenbazları
Azrail’e rüşvet vermeyi dener
Ölünce dünyanın en kurnazları
Torpille cennete girmeyi dener