Küresel ekonomi üzerinde önemli bir etkisi olan “faiz lobisi” kavramı, faiz oranlarını yüksek tutarak kazanç elde eden finansal aktörleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Lobi içerisinde birçok aktör yer almakla birlikte, bankalar, yatırım fonları, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve küresel finans çevreleri gibi birçok kuruluş bu yapının başını çekmektedir. Lobinin temel amacı, uygulanan para politikaları ile faiz oranlarını yüksek seviyelerde tutarak daha fazla kâr elde etmektir.
Bu nedenle lobi, birçok ülkede ekonomiyi düzeltmek amacıyla yürürlüğe konulan düşük faiz politikaları ve enflasyon ile mücadele programlarının başarısızlığa uğraması için doğrudan ya da dolaylı olarak çeşitli müdahalelerde bulunmaktadır. Çünkü ekonomik istikrar, düşük faiz ve düşük enflasyon gibi ekonomik göstergeler, bu yapıların çıkarlarına ters düşmekte ve kazançlarını azaltmaktadır. Bu bağlamda, özellikle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde uygulanan yüksek faiz politikaları, yerli üretimi ve yatırımları sekteye uğratmakta, bu ülkeleri gelişmiş ülkelere ve faiz lobisine bağımlı hale getirmektedir. Yüksek faiz oranları ile dış borçlanmaya yönelen bu ülkeler, kaynaklarının büyük bir kısmını faiz lobisine aldıkları borçların faizi olarak aktarmak zorunda kalmaktadır. Örneğin ülkemizin 2025 yılı için ödeyeceği faiz miktarı 1.95 trilyon Tl olup bu miktar yaklaşık 48 milyar dolar civarındadır. Faiz lobisinin para politikaları ve ekonomik yapı üzerinde yarattığı etki, faiz oranlarının sürekli yüksek seyretmesine neden olmakta ve bu durum faiz lobisinin gelirlerini artırarak servetlerine servet katmalarını sağlamaktadır. Bu yüksek oranlar sayesinde devlet tahvilleri, mevduatlar ve çeşitli faiz getirili diğer finansal araçlardan ciddi kazançlar elde edilmektedir.
Faizlerin düşürülmesi, kamuoyunda yaratılan olumsuz algılar ve siyasi karar alıcılar ile kurulan ilişkiler üzerinden yürütülen lobi faaliyetleri ile engellenmektedir. Aynı zamanda, düşük faiz ve uzun vadeli kredilerin reel sektöre verilmesi de çeşitli yollar ile zorlaştırılmaktadır. Bunun yerine reel sektöre sunulan yüksek faizli krediler, hem yatırım maliyetlerini artırmakta hem de sanayileşme, yerli üretim ve istihdamı azaltarak ekonomik büyümeyi yavaşlatmaktadır. Bu süreç, üretime dayalı ekonomi yerine, finansal yatırımları daha cazip hale getirmekte ve ekonomik yapı üretimden uzaklaştırılarak sıcak paraya bağımlı hale getirilmektedir. Faiz lobisi yalnızca kısa vadeli faiz gelirleri elde etmeyi hedeflememekte, aynı zamanda mevcut finansal sistemin çıkarları doğrultusunda sürdürülebilirliğini sağlamak için de çalışmalarını sürdürmektedir. Bu doğrultuda yürütülen faaliyetler, ekonomik karar alma süreçlerini ve para politikalarını doğrudan ya da dolaylı etkileyerek faiz lobisinin çıkarlarını korumaktadır. Faiz lobisi, doğrudan örgütlü bir yapı olmamakla birlikte, ekonomik çıkarlar etrafında birleşmiş finansal çevrelerin birlikte hareket etmesiyle hem küresel hem de ulusal ekonomiler üzerinde etkili bir baskı ve kontrol mekanizması oluşturmaktadır.
Özellikle merkez bankalarının faiz politikaları yönlendirilerek makroekonomik göstergeler manipüle edilmektedir. Medya aracılığıyla yürütülen algı operasyonları ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının faaliyetleriyle ülkelerin ekonomik risk göstergeleri yönlendirilmektedir. Burada asıl amaç, ekonomik istikrarın tehdit altında olduğu izlenimini oluşturmak, kamuoyu ve karar alıcıları faizlerin artırılması gerektiğine inandırmaktır. Ayrıca, lobinin etkisi altındaki uluslararası finans kuruluşları, medya organları, ekonomi uzmanları ve akademisyenler gibi farklı alanlarda yürütülen çalışmalar ile oluşturulan algılar üzerinden düşük faiz politikaları itibarsızlaştırılmakta ve bu durumun enflasyonu artırdığını, para birimini zayıflattığını, sermaye kaçışına neden olduğunu gündeme getirerek ekonomik istikrar manipüle edilmektedir.
Bütün bunlar dikkate alındığında faiz lobisinin işleyiş biçimi, doğrudan ekonomik müdahalelerden ziyade, algı yönetimi ve ekonomik baskı araçları ile geliştirilen stratejilere dayanmaktadır. Bu şekilde oluşturulan yapı, birçok ülkeyi küresel tefecilere bağımlı hale getirerek hem ekonomik hem de toplumsal ve sosyal dengeleri bozmaktır. Yüksek faiz politikalarını güçlendiren bu yapı, üretim yerine finansal kazancı esas almakta ve toplumun geniş kesimleri üzerinde hem ciddi bir ekonomik yük hem de ağır bir vergi yükü oluşturmaktadır. Aynı zamanda, bireylerin kredi kartı, konut ve ihtiyaç kredisi gibi borçlanma araçlarına ulaşımını ve bu borçların geri ödemesini zorlaştırmaktadır. Sonuç olarak, faiz lobisinin benimsediği ve yaygınlaştırdığı ekonomik model, üretim yerine tüketimi, düşük maliyetli yatırım yerine yüksek faizli dış borçlanmayı teşvik etmektedir. Bu model, toplumun genel refahını artırmak yerine sermaye sahiplerine daha fazla kazanç sağlamakta, güçlü ve sürdürülebilir bir ekonomik yapının önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bunun sonucunda, uzun vadeli kalkınma hedefleri yok edilerek üretim, istihdam ve ihracat sekteye uğratılmakta, ülke dışa bağımlı hale getirilerek ülkenin kaynakları sermaye sahiplerine yada küresel şirketlere aktarılmaktadır. Bu şekilde toplumun küçük bir azınlığı halkın sırtından zevki sefa içerisinden yaşarken halk, yoksulluğa, sefalete ve çaresizliğe mahkûm edilmektedir…