(Sefali Bağ’dan Bilimyurduna = Üniversiteye Giden Yol)
Bugün birçok dilde –o cümleden bizim dilimizde de– kullanılan “akademiya” kelimesinin yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişi vardır. Yunan filozofu Eflatun, felsefe ve siyasete meraklı olduğu için önce Mısır’a, daha sonra ise İtalya’nın Sicilya bölgesine giderek siyasi kuruluşun örneklerini orada kurmak istedi. Daha doğrusu, orayı yöneten hâkimlere bunu teklif etti. Fakat sonuç alamadığı için hayal kırıklığı içinde doğduğu Atina şehrine geri döndü ve bir çeşit eğitim ocağı (bilimyurdu) kurmak istedi.
Şehrin kenarında, “Akademos” adlı bir yerde bulunan bahçesini ders vermek için seçti. Böylelikle “Akademos” sözü Eflatun’un öğrencileri tarafından “Eğitim Ocağı” anlamında kullanıldı ve bugünkü “Akademiya” kelimesi tarihe kalıcı olarak geçti.
Eflatun’un kurduğu akademiya, kendisinden 800 yıl sonra da insanlık bilimine hizmet ederek armağanlar verdi. Miladi 6. yüzyılda Roma İmparatoru Jüstinyen, felsefe bilimine karşı olduğu için “akademiya”yı kapattı.
Burada bir parantez açılabilir:
Benzer olayları İslam dünyasında da görüyoruz. Abbasi Halifeliği’nin ilk dönemlerinden başlayan bilimsel süreç yaklaşık iki yüz yıl sürdü. Mütevekkil döneminde bu bilimsel hareketin karşısına çıkan “Ahbariler” ve şeriatçılar, felsefeye muhalefet ettiler. Felsefeye karşı olan bu akım, Muhammed Gazali’nin felsefesinde zirveye ulaştı. Hatta Gazali, felsefeyi insanlık için zararlı bularak kendisinden önceki İslam filozoflarını –o cümleden Razi, Farabi, İbn Sina’yı– tekfir etmede önemli rol oynadı. Onun Bağdat Nizamiye’sinde temellerini attığı irrasyonel (akıldışı) felsefe bugün de devam etmektedir.
Batı’da da benzer bir süreç yaşanmıştır.
Eflatun’un akademiyası kapatıldıktan sonra Batı’nın “Orta Çağ” denilen karanlık dönemi uzun zaman sürdü. 16. yüzyılda başlayan Rönesans dönemi ise bu karanlık çağı sona erdirerek felsefenin yeniden filizlenmesine yol açtı.
Eflatun’un akademiyadaki öğretim yöntemi kanıtlıyor ki, aslında felsefe “sorgu” üzerine kuruludur. Kaynaklara göre onun öğretim metodu “soru-cevap” şeklindeymiş. Bu tür ders işleyişi, onun eserlerinde de kendini gösterir. Eserlerinin çoğunda Sokrates, birinci şahıs olarak tartışma yürüttüğü kişilerle diyaloğa girer; genel olarak da cevaplar, Sokrates’in sorularına verilen karşılıklardır. Bugün Sokrates’in adına “Sözler” denilmektedir. Bellidir ki, onun üslubu sözlü konuşmaydı. Bu nedenle ondan doğrudan eser örneği kalmamıştır. Ancak onun düşünceleri, Eflatun’un eserlerinde verdiği roller aracılığıyla yansımıştır. Demek ki, Eflatun’un risalelerinde görünen Sokrates’in konuşmaları aslında daha çok Eflatun’un kendi düşüncelerinin temsiliydi.