Erhan Salman
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Paranın Saadeti, Parasızlığın Sefaleti(!)

Paranın Saadeti, Parasızlığın Sefaleti(!)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Merkez Bankası Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan’ın artık “normalleşen pahalılıktan” dert yanması…

Bakıyorum da…

Kendilerine “geyik malzemesi” arayanlara gollük pas gibi oldu. Hâlbuki, gerçekten de ülkemizde ekonominin hanehalklarının bir numaralı sorunu olduğunun her ân hatırlanılması ve akıllarda tutulması için önemlidir, bu ikrar.

Zira bu açıklamayı, bürokrat düzeyde ve yine Merkez Bankası gibi bir devlet kurumunun/kuruluşunun en tepe noktasındaki kişi, Sayın Hafize Hanım yapıyor.

Pazarlarda ve mahalle marketlerinde (ister süper, ister hiper, ister ultra filan market olsun) fiyatların nasıl da insanların “alımgücünü” yaktığını, talep edilen ürünlerin nasıl da sadece uzaktan seyredildiği veçhesinden önem arz etmekte. Tabii ki, Merkez Bankası Başkanının bu açıklamaları; işte İstanbul’da ev kiralamakta zorlandıkları, market fiyatlarına yetişemedikleri, birçok kesimde tiye almak babında değer gördü.

Esasında, ülkeyi yöneten insanların yönettikleri vatandaşlarından çok daha farklı yaşam sürdürdüklerinin bilinmesi, sadece yaldızlı ve havalı veya hamasi cümlelerle dolu rapor ve çalışmaların etrafında dönmelerinin, bu ülkeyle de bir bağlarının olmadığının bir delaletidir.

Bir ülkenin merkez bankası gibi bir kuruluşa/kuruma yön veren ya da önemli devlet organlarında bakan düzeyinde görev icra eden kişilerin, “hakikatlerden” kopuk yaşam sürmeleri, gerçekten de ülkede sorunların kök saldığının da göstergesidir. Eğer bir toplum, bunca deneyimden sonra hâlen sıkıntıların ve sorunların çözümlenmeyip sürgit devam etmesi muvacehesinde, sorgulamak için olsun akletmek için olsun, gerekçeleri üzerinde olsun en ufak bir zahmet gösterip de çaba harcamıyorsa…

Bu toplumlarda ne yoksulluk ne de mahrumiyet biter. Çünkü, demokrasiyle idare edildiğini varsayan geniş kitleler, demokrasicilik oyununun figüranı olarak yaşam sürmeye devam ederler; ne ki ekonomik yapıları da değişmez, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek özdeyişinde olduğu gibi, “elimizdekinden de olmayalım” ile avunur giderler.

*        *        *

Yine, bir başka sürünceme meselesi de ekonominin değirmen suyunun “nereden” bulunacağı üzerine… Yine, günlerdir gazetelerde olsun, tv ekranlarında olsun, ülkemizde ekonominin dümeninde olan ilgililerimizin finansman bulma çabalarını okuyor ve izliyoruz. Aslında, okuduklarımız da seyrettiklerimiz de yıllardır değişmiyor.

DEJAVU hâli değişmiyor. Dikkat ediyor musunuz, televizyon ekranlarında hep aynı şeyler: DOLARAVRO… Menkul Kıymetler Borsası verileri… Emtia fiyatları…

Allahaşkına böyle bir ekonomik gündem olur mu? İddia ediyorum, yıllar önce de bizim ekonomi servislerimizin bültenleri hep böyle dolar aşağı/yukarı avro aşağı/yukarı, altın rekora koşuyor vb. idi. Böyle reel olmayan iktisadî görüngülerle toplumlar, ancak sürekli olarak uyutulur ve uyuşturulur.

Aylardır bekliyoruz; kâh İngiltere kâh Arap sermayedarlardan gelecek parayı! Eğer tabii ki “paşa gönülleri ikna olabilirse!” E tamam da bu gelecek parasal stok, menkul kıymetler borsalarında paralarına para katmak için geliyorsa…

ELDE VAR SIFIR.

Yüksek faiz verecekseniz ki gelsinler. Biz de ekonomi değirmeninin suyunu bulduk diye sevinelim. El parasıyla döndürülecek değirmen, ancak havanda su döğmek kadar olur. Bol sıfırlı finansmanı elinde tutan kapitalistler, sanırım bir ülkede “doğrudan yatırım yapma” kararını, yatırım yapacağı ülkenin hukukî durumuna ve toplumsal düzeninde hayatın ne boyutlarda eşit ve adaletli seyrettiğine bakarak verir.

Zaten senelerdir, asırlardır değişmiyor: Paylaşım savaşları, gelir ve servetin dağıtımı sorunsalı, özel mülkiyetin özel zümreler elinde tekelleşmesi, bazı insanların “çok özel olmalarına” rağmen, bazı insanların “adının ve sanının” bile yok sayılmaları, hâlbuki iktisat denen bilimin diğer bilimleri de var ettiği; karnı doymayan, midesi guruldayan, yoğun çalışma süreleri sonucunda hakça ödeme alamayan; öte yandan ne idüğü belli olmayan tiplerin sosyal medya denen çoğunlukla ifrazat üretiminin yapıldığı mecralarda, “fenomen” unvanıyla âdeta taçlandırılarak havsalaların bir ânda algılamayacağı servete konmaları…

Bir toplumda; eğitimin hiçbir önemi kalmamışsa, liyakat yerine nepotizm kaim olmuşsa… İnsanlar, uygulanan bilinçli algı yöntemleriyle yığın/yığışım hâline getirilmişse…

Sadece izler durur bakar durursun.

GÖRMEK, farklı bir duygu-düşünce durumudur; feraset sahibi ve agâh olmak gibi “istenmeyen” nitelikler gerektirir, vesselam.   

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!