Son yıllarda ağızlarda çiğnenen sakız: “Yeni Türkiye” olgusudur. Yeni Türkiye’den kastedilen ise, vesayetin olmadığı/kalktığı, demokratik kanalların güçlendiği, demokratik kültür ve olgunluğun içselleştirildiği, parlamenter demokrasinin tüm kural ve kurumlarıyla işlediği bir ANAYASAL DÜZEN olsa gerek…
Ne ki artık parlamento (meclis) sanki şeklen var gibi…
Askeri vesayet?
Yargı vesayeti?
Bugün için ne Askeri Vesayet ne de Jüristokratik (yargı) Vesayet siyasetin işleyişine müdahil olabilmektedir.
Olumlu bir değişim ve gelişme midir?
Evet.
Ama yerine ne koyduğunuza göre değişmekte algılama.
***
Şu bir gerçek, devlet aygıtı içinde iktidarın el değiştirmesine binaen bir dönüşüm yaşandığıdır. AK PARTİ de bu dönüşümün motor gücü olmuştur. Yalnız, son yıllarda deneyimlediklerimiz ve gördüklerimiz, AK Parti’nin devlet aygıtı içinde iktidarı tek başına tekelinde topladıkça yönetme yetisinden de uzaklaştığıdır.
Türkiye, eski Türkiye reflekslerini göstermiyor olabilir… Siyasete, anayasal düzene aykırı olacak şekilde müdahaleler yapılmıyor olabilir. Yalnız, Türkiye’nin şimdiki ve yeni açmaz politik sorunu, AK PARTİ ve onun siyaset ve devlet aygıtı içindeki rolüdür… Gittikçe muhafazakârlaşan ya da muhafazakâr kodlarını âleni bir biçimde siyasete de teyellemeye çabalayan bir tek parti tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Bir başka husus ise, Türkiye gittikçe muhafazakârlaşıyor mu? Veyahut, normal olabilecek ve çağdaşlaşma evrelerini içselleştirebilmiş devletlerde “vatandaşların” din ve vicdan özgürlüğü kapsamındaki haklarını kullanması olarak addedilebilecek bazı durumlar, iktidar tarafından siyaset yöntemi olarak mı kullanılmakta? Evet, kabul, Türkiye, muhafazakâr bir ülke. Dinî değerlerine ve geleneklerine bağlı bir ülke. Ama, esas önemli nokta, bir ülkede(Türkiye’de diye de okunabilir.) insanlar dinî duygularıyla siyaset arasında bir ayrıma sahip mi? Veya, siyasetçiler, insanların manevi duygularıyla birlikte kutsal din olgularını siyasete angaje ediyorlar mı?
***
Türkiye muhafazakârlaşıyor mu, dedik. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, “Muhafazakârlık” olgusundan ve kutsal din duygularından siyaset babında beslendiği aşikâr olduğu kadar, su götürmez bir gerçek. Ama yine bir başka husus, muhafazakâr ya da ılımlı muhafazakâr denilebilecek bir kitlenin siyasal tercihlerini AK Parti’de tekelleştirmesidir.
Muhafazakârlar, siyasal tutumlarını neye göre belirlemekte? Çoğu muhafazakâr seçmen, AK Parti’nin Türkiye sathında yarattığı ekonomik genişlemeden ve sosyal kalkınmadan memnun gibi. Bu kitle içinde muhafazakârlık ve edinilmiş dinî duygular mı siyasete yön vermekte? Ya da AK Parti tarafında saf tutmuş olmanın gereği “muhafazakâr” gibi mi görünmekteler? Pek tabii ki muhafazakâr seçmen kitlesi, AK Parti’nin iktidarıyla görünür oldu ve kendi “hayat tarzını” daha rahat sergileyebildi… Muhafazakârlığa ve iktidarın iktisadî refah üretimine istinaden bir ANADOLU KAPLANLARINDAN bahsedilmekte…
Bir de ülkemizde bazı hususlar kanıksanmış ya da kanıksattırılmaya çalışılmıştır. Nasıl ki 1960, 1980, 28 Şubat darbelerinden ötürü askerlerin sicili “demokrasi kusurlu” ise, sosyal demokrat diyebileceğimiz partilerin de muhafazakâr kitleler indindeki itibarı her daim düşük olagelmiştir. Gerçekten öyle midir? Askerler demokrasiyi içselleştirememiş midir? Tabii ki Türk Siyasal Tarihinde darbelerin realitesini yadsıyamayız. Askerlerin, demokratik siyasetin işleyişine müdahalelerini görmezden gelemeyiz.
***
Ama öte yandan siyaset kurumunun yeniden dizayn edilmesine paralel olarak, muhafazakâr kitlenin, siyasal hissiyatında neden bir değişme olmuyor? Muhafazakârlar, neden kendi hayat tarzlarının garantisini ve görece de olsa yaratılmış ekonomik büyüme ile sosyal kalkınmanın devamını AK Parti’de görüyor?
Evet neden? Neden hayat tarzlarının AK Parti’nin iktidardan düşmesiyle allak bullak olacağına inanıyorlar? Ezcümle, muhafazakârlar, neden farklı bir siyasal adrese yönelemiyor? Daha önceki bir makalemde de sorgulamıştım: Muhafazakâr kesim, Cumhuriyet Halk Partisi’nin/sosyal demokrat(?) bir partinin devr-i iktidarında camilerinin neye dayanılarak ahıra dönüştürüleceğine kani olmuş durumda? Neye dayanarak muhafazakârlar, sol bir hükümet döneminde dinî vecibelerini yapamayacaklarına katıksız bir biçimde inanmakta… Esas gizem de burada yatmakta. AK Parti, muhafazakâr kitleleri gözbağıyla etkisi ve kontrolü altına almış durumdadır. Siyaset terminolojisini ve diskurunu dinden alan bir partinin, muhafazakâr kitleleri yönlendirmesi de kolay olmakta…