Her yeni dönemde dış siyasette kartlar yeniden karılır… Emperyalizmin hedefleri doğrultusunda, Beyaz adamların daha fazla tüketmeleri için, daha fazla palazlanmaları için, daha fazla servet sahibi olmaları için…
Kısaca, egemen güçlerin düzenlerinin devamı için bir yerlerde kan dökülür, gözyaşları akıtılır… Silah fabrikaları çalışsın, burada çalışanlar ve dünyanın jandarmasının yurttaşları konfor içinde yaşasın diye…
Savaşlar ve çatışmalar fitillenir ve bahanelerle bu ateş korlanarak alevlerin geniş bir coğrafyaya yayılması sağlanır.
Dünyanın çift kutuplu düzeninden tek kutuplu düzenine geçildiğinden beridir… Mazlumların ve kimsesizlerin gözyaşı ile dertleri hiç bitmiyor. Bir tarafta kudretlerini ortaya koyamayan toplumlar, çapsız yöneticileri tarafından bir bilinmezliğe sürüklenenler… Diğer yanda ise mukayeseli üstünlükleriyle ikbal ve çıkarları için ellerinden geleni ardına koymayan muktedirler.
Pekii… Trump tekrar seçildi de ne değişti ki… Emperyalizm kısa vadeli planlarla geleceğini şekillendirip göstermelik seçimlerle orta ve uzun vadeli ereklerinden ve hedeflerinden vazgeçecek mi? Bakmayın siz biçimsel yerindeliklere…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Amerikan ve İsrail yayılmacılığına karşı Türkiye’nin Rusya ve Çin ile bir ittifak kurabileceğini-kurması gerektiğini ileri sürdü… Tabii neden olmasın da? Önemli olan bunun tutarlılık tarafı var mı?
Bu söylenenler söz ola beri gele minvalinden, tamamen konjonktürel duruma bağlı bir iddia ise havada kalmaya mahkûm. Türkiye, yıllardır yönünü ve muasırlaşma hedefini Batı yakasından olumlarken… Yine, NATO ve AB gibi Batı menşeili ortaklıklarda bulunurken… Batıya karşı bir mihverde bulunmak. Pekâlâ, zaten böyle kaosun çok fazla olduğu dönemlerde ülkemizin dış siyasetini bol opsiyonlu olarak seçmesi ve izlemesi gerekir.
Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in fütursuzca ve hiçbir evrensel değer gözetmeyen yayılmacı siyasaları, ancak çoklu politika opsiyonlarıyla “dengelenebilir”.
****
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yürütülen terör açılımının ne zaman sonuçlanacağı da kamuoyunda muğlaklığını korumakta. Yer yer görüyorum… Köşeyazarları olsun, şimdinin parlamenteri önceden köşeyazarlığı yapmış bazı şahsiyetler, hâlen süreci bir etnisite üzerinden okuyarak değerlendirme derdindeler. Türkiye’de “Kürt Sorunu” yoktur. Ama hâlen etnik bir köken üzerinden irdeleme yaparak, toplumun huzurunu kaçırmak nasıl açıklanır, bilemiyorum. Anayasa değişikliğinden dem vurmak, ille de anayasaya farklı bir etnik tanımın girmesini talep etmek…
Yürütülen süreç için böyle açıklamalar ve yazımları görünce… Samimiyet tartışması da başlıyor. Her şeyden önce, şurada hemfikir olmak durumundayız… Türkiye’deki sorun, terör sorunuydu… Şimdi yapılmak istenen de terörün, gündemimizden sonsuza değin çıkarılmasıdır. Yoksa türlü çeşitli kulağının arkasından farklı farklı dolambaçlar yaparak, devletin “üniter-ulus” devlet yapısının sarsılması hedefleniyorsa… Bu teşebbüsler toplumdan “kabul” görmez.
Türkiye’de büyük hedefler koymak ama onun karşılığını görememek, cari iktidar döneminde alışkanlık hâline dönüştü. Türkiye Yüzyılı, Emekliler Yılı, Aile Yılı… Hedef koymak güzel de bu hedeflerle eşanlı bir gelişme vuku bulabilse idi iyi olurdu. Ama nerede? Yoksulluk ve mahrumiyet, artık bu dönemde üzerimize jiletle kazısanız âdeta çıkmayacak vaziyette yapıştı. Gerçekçi bir durum tahlili yapılamayınca ve yoksul kesimleri gözeten politikalar ve uygulamalar gönülden eyleme geçirilemeyince olanbiten sadece slogan düzeyinde kalıyor.
Bugün…
Filistin davasının sadece sözde kalması “samimiyet” ve “konfor alanları” çerçevesinden insanların ne kadar bu dökülen gözyaşı ve kana duyarlı olduklarını da gösteriyor. Birleşmiş Milletler toplantısı için Amerika Birleşik Devletleri’nde olan dünya liderlerinin yine sadece sözden ileri gidememeleri…
Her şey…
Hamasetten ibaret. Eyleme geçmeyen her türlü söylem ve kınamalar gerçekten de “zevahiri kurtarmaktan” öteye geçemiyor. Çünkü egemen devletler ve liderleri senelerdir nerede bir mazlum insan nerede ezilen bir toplum var; sadece kınamaktan ve lanetlemekten öteye eyleme geçemiyorlar.