Hayatın gelip geçeceğini unutuyoruz.
Kırmanın ve dökmenin ne kadar kolay olduğunu, insan kazanmanın ve kırılan bir kalbin tekrar eski haline gelmesinin de ne kadar meşakkatli bir durum olduğunu da biliyoruz.
Siyasette de durum farklı değil.
Siyaseti gönülleri kazanmak için değil, “köşeyi dönmek için” yapıyoruz. Oturulan koltukları bu milletin varettiği devletin koltuğu değil de, babamızın çiftliğinin bir parçası addediyoruz.
Gönülleri kazanmaktan ziyade, siyasal geleceğimiz adına her türlü beşeri nefsin oyunlarına “alet” olarak, kendi şahsi menfaatlerimiz adına da halkı bu yolda heder ediyoruz.
Siyaset yazdığım için pek siyasetin dışına çıkamıyorum. Neredeyse, artık yatıp kalkıp siyasetçilerin boş şeylerle birbirlerini dize getirmeye çabaladıkları müsamerenin tanıkları olduk.
Türkiye’de “absürdlükler” bitmez. Cumhuriyet Halk Partisi için de bu durum geçerlidir, iktidar partisi için de. Özellikle, 6’lı masanın hâlen bir aday adayını toplumun beğenisine sunamaması, sürekli “polemiklere” malzeme olmaları, sizce kimin işine yaramakta?
Ben, bazı şeyleri de anlamakta zorlanıyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu, eldeki veriler ve yaşamı boyunca edindiği siyasal kariyer çerçevesinde, gelecekte Türkiye’nin yönetiminde olmak adına çaba içinde. Ama, derseniz, Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık performansından memnun musunuz? Cevabım bellidir. Bugün için Sayın Kılıçdaroğlu’nun, 20 yıldır ekarte edilemeyen Sayın Erdoğan’ın karşısında şansı bile yok.
Öte yandan AK Parti ne için eleştirilir durulur?
Partinin “demir yumruk” misali idare edildiğinden dem vurulur.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin içindeki kıpırdanmalara baktığımızda, sanki gücünü biraz tahkim edenin bağımsızlığını ilan ettiğini görüyorsunuz. CHP İstanbul Büyük Şehir Belediye BaşkanıEkrem İmamoğlu’nun belediye başkanlığı vasfından sıyrılarak, memleket sathında mitingler tertip etmesi ve bu meydanlarda boy göstermesi, nedense hiç garipsenmedi.
Neden?
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir ittifak içinde olması ve ittifak içinde bazı kararların, bu ittifakı tesis eden paydaşları bağlaması gerekmez mi? Gerçekten de, Sayın İmamoğlu’nun ülkemizde, seçime hazırlanan bir partinin lideri biçiminde halka seslenmesi, benim nazarımda düşündürücü mertebesinden değer gördü.
Bana göre bu yaşanalar “aykırılıktır”. Yok efendim parti içi demokrasiymiş de felan filan… Siyasi bir organizasyon içinde bulunanların, bence, sınırsız özgürlükleri yoktur. Daha önceleri de bu garip, başına buyruk davranışları CHP içinde deneyimledik.
Ezcümle, EKREM İMAMOĞLU, İBB Belediye Başkanıdır.
Bir başka polemik malzemesi de…
Yağan yağmur sonrasında, herkesin mevzilendiği siyasi cepheden yaşanana yorum yapması.
Eğer taşkın yaşanan yerde iktidar partisinin belediyeliği varsa, hücum bu partiye ve onun belediye başkanına…
Eğer felaket yaşanan yerde muhalefet partilerinin belediyeliği varsa, belediye başkanlarına ve partisine en ağır hakaretler.
DOĞA karşısında, evet bazen yetersizlikten, yani teknik donanım ve müdahale yetersizliğinden aciz kalınıyor. Öte yandan, doğanın yetemeyeceğimiz kudreti karşısında zaten teslim olmak “durumundayız” da…
Esas, acziyet… Aynı gemide olduğumuzu unutup, yine hiç ölmeyecek gibi yaşayıp, koltukların, makamların, unvanların geçici ve beyhude olduğu zannında, özümüzü unutmamızdır. Düşüne tekme vurduğunda, onunla beraber sen de yuvarlanacaksın, ah bi anlayabilsek!