Ne garip bir yaşamın peşinden koşup gidiyoruz!
Devletler canhıraş içinde bir şeyler planlıyor, tasarlıyor, tertip edip, en son sahneye koyuyorlar…
Biz sade vatandaşlar da sadece ya “konu mankeni” ya da etkilenen bir figüran rolünü üstleniyoruz.
Gerçekten de şu içinden geçtiğimiz türbülans dikkate alındığında, bir ülkenin geleceğinde karar noktasında olmak, halk deyimiyle “yürek ister”.
Bakıyorsunuz… Yaşanan gelişmelere…
Anlamlandırmakta zorlanıyorsunuz.
Türkiye, dikkate alırsınız veya almazsınız, tamamen herkesin kendi bileceği bir şey:
3 Kasım 2002 yılından bu yana epeyce mesafe kaydetti: Ekonomiden tutun da siyasal özgürlükler ve toplumsal rahatlama babında. Tabii ama siz, eğer iflah olmaz, ne olursa olsun “istemezükcülerden” iseniz, sadece gözlerinizi yaşanana odaklar ve görüntüleri de “olmasını istediğiniz” biçimde yorumlarsınız.
Bugün, Türkiye’de gerçek manada, medeniyet yolculuğunda önemli “eserler” inşa edildi. Türkiye sathına baktığınızda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz, hiçbir zaman bu zamanda olduğu kadar müreffeh bir süreci deneyimlemedi.
Yaşamda gerçekleşen hadiseler üzerinden bir sonuca varırken ve bu sonucun bir şeyler anlatabilmesi adına kıyaslamalar yapmak zaruriyeti gerekebilir. Geçmişte koalisyon hükümetlerinin işbaşında olduğu dönemlerde, uçağa binmek ve bir yerden bir yere otobüsle gider gibi bir konfor yaşamak, sadece sanırım ayrıcalıklı Beyaz Türkler’in uhdesindeydi.
Şöyle 20 yıllık bir geçmişe baktığımızda, değerli okuyucular, dikkat şimdiye değil. Dikkat edin ben burada ne A partisinin ne de B partisinin propagandasını yapmaktayım, ne de herhangi bir oluşumun sözcüsüyüm. Sadece elimden geldiğince gördüklerimi, okuduklarımı ve deneyimlediklerimi, pekâlâ öznel olacak ama angaje olmadan yansıtmaya çabalıyorum.
***
Demek istediğim…
Dünya değişirken, ülkemiz de değişti.
Bugün artık lüks evlerde oturmak da, lüks araçlara binmek de, lüks mekânlarda yemek yemek de ne “hayal” ne de “anormal” bir durum…
Dikkat…
İçinde bulunduğumuz ekonomik tablodan izole bir değerlendirme yapıyorum. Elinizi vicdanınıza koyarak okuyun ve ona göre nesnel olmaya çabalayın… Anlamakta zorlandığım husus: “ AK Parti bu memlekete ne yaptı” zihniyetinin ben de neden olduğu dumur olma hâlini bir türlü çözemiyorum.
Çünkü, öyle bir “zümre” var ki memleketimizde, hapşırsanız buluttan nem kapacak düzeyde, Türk toplumunun dinî değerlerinden de geleneklerinden de haz etmiyor. Yönetim dümeninde muhafazakâr bir partinin olmasından ötürü, ülkede yaşanan “değişimleri” “kabullenemiyorlar”.
Mesela…
Bu kendilerini Batılı addeden kesime göre, Türkiye’de yol yapmanın hiçbir gereği yoktur. Medeni ülkelerde olduğu gibi bizim anayollarımızın, otobanlarımızın da çok şeritli olması, daha uygarca seyahat edebilme konforuna kavuşmamız, her nedense hazımsızlığa neden oluyor. Elcevap, soruyorlar ve saldırıyorlar: Pekiî senin bu yollarda gidebilecek bir otomobilin var mı? Bu anlayışa göre demek ki, otobanlardan ya da otoyollardan sadece binek araçları geçebilmekte ve yine ne yazık bir kişinin aracının olamaması acınacak bir durum!
Gerçekten de bazen “sığ bakış ve değerlendirmeler” noktasında yutkunuyorum, çünkü cevap yok. Daha doğrusu söylem de bulunsanız, bu durum “polemiğe” dönüşecek. Bu bağlamda, zaten ne iktidar partililiğiniz kalıyor ne de “dönekliğiniz”!
Bu öyle bir kesim ki, yolların medeni bir düzeye getirilmesinin çarpan etkisini göremiyor. Zaman çağındayız. Hız ve zaman birbirinden ayırt edilemeyecek kadar stratejik bir unsur. Hani o çok öykündükleri Avrupalılar var ya, “just in time” ile küresel dünyada söz sahibi oluyorlar. (Yanisi tam zamanında)
Mesele, yapılanların kim(ler) tarafından yapıldığıdır!
***
Öte yandan bu kadar raddede otoyollara yatırım yapılırken, hemen hemen her gün trafik kazalarında ölen insanların epeyce bir yekûn tutması. Tabii bu durum da sorgulanması gereken bir realite. Ama demek ki Türkiye’de trafik ile de ilgili bir meselemiz olduğu kesin. Bu kadar kaliteli yolların, geçitlerin ve dahası köprülerin olduğu ülkemizde, insan canının trafik kurallarının hiçe sayılarak değersizleştirilmesi, sadece iktidarın bir kusuru mudur?
Çünkü her şeye negatif bakma cihetinde olan insanlarda uyanan kanı, ne gerek vardı bu yollara! İşte cevap bu kadar yüzeysel ve sığ. Veyahut tabii canım zaten görevi, yolları yapacak. Şöyle büyükşehirlerdeki yaşam alanlarına veya ortak kullanım sahalarına bir bakın bakalım…
Yürüyüş yolları… Parklar… Bahçeler… İnsanların hafta sonlarında nefes alabilecekleri alanlar…
Öte yandan pekâlâ bazı tutarsızlıklar da olmuyor mu? Eğer çoklu bakış açısına sahipseniz ve analitik düşenebiliyorsanız… Olan-bitenleri makul bir pencereden de yorumlarsınız. Bu zamana kadar yapılanlar içinde belki de iktidar partisinin en büyük zafiyeti, oturaklı bir eğitim politikasının olmaması idi. Evet, çok güzel ve olumlu gelişmeler: Dediğim gibi daha önce hiç uçağa binmemiş, uçakla seyahat etmemiş yurdum köşelerine hem havayolları hem de normal yollar götürüldü.
Türkiye’de “değişimin” yaşanması güzel ama, değişime kimin yön verdiği son noktada sıkıntıya neden oluyor. Değerlendirmeleri sağ salim bir zihinle yapabilsek, gerçekten de bugün ülkemizde varolan sorunların hallinde de büyük bir aşamayı da katetmiş oluruz. Kabul edilmeli ki Türkiye’de bir değişim yaşandı ve son yıllarda da iktidar partisinin fazlaca sahip olduğu kudretten ötürü toplumsal bütünleşmeyi arkalaması, sosyolojik yapıyı olumsuz etkilemekte.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hatası sanırım, siyaset kurumu içinde yalnız kalmasından mütevekkil güç konsolidasyonundan ötürü, içinden çıktığı siyasal kültürün bir aparatı olan müzakere, istişare ve diyalog kapılarının kapatılmış olmasıdır. Tabii böyle olunca da sürdürülen siyasal retorik daha çok kutuplaştırıcı bir tarzda olmakta.
Klişe cümleler bazen anlatmak istediğiniz husus üzerinde şimşeklerin çakmasına vesile olur ve fazla kelime sarfiyatına gerek kalmaz. Mutlak bir iktidar sürecinden söz edebilmek olası mıdır? AK Parti evet 20 yıldır toplumun belli bir teveccühüne mazhar olmuş bir parti. AK Parti’yi ayakta tutan etmenlerin başında ne gelmekteydi? Her şeyden önce, “insan” odaklı ve “insanı” merkeze alan bir siyasal söylem ile politikanın yani uygulamanın eş düzlemde sürdürülmesi idi. Yine Adalet ve Kalkınma Partisi “zamanın ruhunu” iyi kavramış ve buna göre de hamlelerini değişen dünya paradigmalarına uyumlamıştı.
Şu bir gerçek… AK Parti ne zaman ki toplumsal konsensüsten uzaklaştı; yani liberallerle Kürt tabandan uzaklaştı, yine toplumun ilerici aydın kesimine yüz çevirdi, bugün yaşadığımız sıkıntılar da nüvesini vermeye başladı. Ne olursa olsun AK Parti, her ne kadar muhafazakâr parti kodlarına sahipse de, “Türkiye Partisi” olma yolunda bundan önceki seçimlerde bir performans sergiledi. İşte ne zaman AB çıpasından uzaklaşıldı, ya da ne zaman ki toplumun farklı katmanlarıyla olan iletişimini kopardı, hem parti boyutunda hem de iktidar boyutunda “irtifa” kaybedilmeye de başlandı.
Burada şunu da belirtmek lâzım… Zamanın ruhundan iyi faydalanan iktidar, gerçekten de ilk dönemlerde muasır medeniyet yolculuğu diye addedilen Batı uygarlığının kurallarına ve değerlerine entegrasyon için elinden gelen çabayı sarf etti. Öte yandan AB’nin nasıl bir siyaset izlediğini zaten herkes biliyor. Muhafazakâr bir partinin, Batılı değerlerle işbirliği içinde bir hedef ve rota belirlemesi ilk dönemde gerçekten de olumlu karşılanmış ve kamuoyunda belli bir yer edinen liberal aydınlar veya eski sosyalistler tarafından genişçe bir desteğe sahip olmuştu.
Neyse çok fazla geriye gitmeye gerek yok. Arşivler yerinde duruyor. Fikri takip güzel bir alışkanlıktır. Google’da detaylı bir araştırmayla zaten dilediğiniz verilere ve demeçlere de ulaşmanız mümkün. Bitirirken… Sormamız gereken şu: Eğer AK Parti gerçekten de içinde bulunduğumuz süreç itibariyle iktidarının son demlerini yaşıyorsa veya gelecekte de iktidar olmanın peşindeyse, evvelâ partinin tüzel kişiliğini ve lider kültünü yeniden revize etmek “zorundadır”. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın son tahlilde halef selefi olabilecek bir “lideri”, siyasetçi değil, ben göremiyorum. O zaman gelecekte ne olacak? Türkiye’de bir lider kültü sanrısından kurtulamazsak, işte böyle bir 15-20 yıl görünürde bir istikrar yaşarız ama sonrası ANAP ve DYP akıbeti gibi olur.