Şüphe yok ki gelecekte konvansiyonel savaşlardan ziyade işin içinde ekonominin olacağı tarz mücadeleler baş gösterecek gibi.
Türkiye’de bildiğiniz gibi, ekonomik sıkıntılar döneminde, ekonominin dışarıdan müdahalelere maruz kaldığı seslendirilir.
Ki doğrudur da. Türkiye’de enflasyon yüksek. Alımgücü düşük. Türk parasının en değerli banknotları (100, 200 TL), yükselen fiyatlar karşısında değişim aracı olarak pek fazla güce sahip değil.
Burada şunun altını çizelim: Ülkemiz sathında, memleketimizin gönenç içinde yaşam sürmesine pek razı gelinmez. Buradan şu çıkmasın tabii… Yurtiçinde yaşanan tüm sıkıntıların müsebbibi ecnebilerdir.
Ekonomistlerin, hemen hemen önde gelenlerinin hemfikir olduğu durum, ülkemizin tecrübe ettiği ekonomik problemlerin “yapısal” olduğu yönünde. Yine bildik tartışmalar siyaset kurumu içinde ve kamuoyu önünde sergilenmekte.
İşte efendim içinden geçtiğimiz süreç, ekonomimize açılmış bir savaşmış. Dediğim gibi Türkiye üzerine oynanan oyunlar meselesine katılıyorum. Ama dediğim gibi bütün olumsuzlukları ya da makroekonomik problemleri, dış güçlerle izah etmenin kendisi “izaha” muhtaç duruma düşüyor.
Öte yandan Türkiye’de ben operasyon yapılmıyor demiyorum. Ama her şeyi “gizemli” ellerle izah etmeye kalkıştığımızda, toplumumuzdaki inandırıcılığı sorgulanmaya başlar.
Cumhuriyet gazetesinin internet yayınında şöyle bir haber vardı (www.cumhuriyet.com.tr/16.07.2022):
“Almanya’da yoksulluk artmış. Almanya’da gönüllü gıda yardımı yapan TAFEL AŞEVİ DERNEĞİ tarafından yapılan açıklamada, Covid-19 salgını, enflasyon, Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş nedeniyle gıda yardımı alanlarının sayısının yılbaşından bu zamana kadar yüzde 50 arttığı ifade edilmiş. Almanya’da 962 şubesi bulunan Tafel Aşevi Derneği Başkanı Jochen Brühl, ‘Rakamların %50 artması yoksulluğun arttığının kanıtı. Bu da 2 milyondan fazla insanın gıda yardımına ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.’ diye konuşmuş.”
****
Buradan şunu demeye çalışıyorum…
Sadece bizim ülkemizde bir sıkıntı yok.
İktidarın yetkili isimlerinin belirttiği gibi, dünyada yaşanan bir ekonomik sıkıntı var.
Yine burada şunu ifade etmek lâzım…
Tamam, konjonktürel bir dalgalanma olabilir de, devletlerin bu sorunlu dönemde vatandaşlarını korumak adına aldığı önlemler var mı?
YOKSULLUK ve YOKSUNLUK…
Enflasyonist bir ortamda, emekçilerin olsun, memurların olsun, emeklilerin olsun, çiftçilerin/köylülerin olsun; ve dahası gelirsiz durumdaki daha nice yurttaşların “acil eylem planı” çerçevesinde korunması ve yüksek fiyatlar karşısında ezdirilmemesi gerekiyor.
Bugün, Amerika Birleşik Devletlerini de… Rusya’yı da… Almanya’yı da ve dahası Fransa’dan İtalya’ya AB ülkelerinin önde gelenlerinin birçoğunda ekonomik daralma ve buna istinaden halk arasında yoksullaşma olduğunu “ileri sürebiliriz.”
ABD’ni ayrı tutarsak…
AB ülkelerinin birçoğunda “sosyal devlet” ilkesi yasa üzerinde kalmıyor. Ekonominin ehemmiyetini daha önce çok kez deneyimledik.
AK Parti iktidarının sahip olduğu avantajları kaçırmamasının tek yolu, eskiden olduğu gibi yine topluma “içten bir güven” aşılamasıdır.
Geçmiş yıllarda yapılanlar ne kadar devlete, memlekete hizmet olsa da, ekonominin yarattığı yıkımın siyasette de etkili olabileceğini, dediğim gibi çok kez tecrübe ettik.
3 Kasım 2002 seçim zaferinin ardında, ekonomik yıkımdan bunalmış, istikrara ve huzura muhtaç bir millet vardı.
Bakalım… Gelecek günler neler gösterecek?
Zaman, her şeye ilaç olduğu gibi…