2025 yılında…
21.yy’da muasırlaşma çağında…
Türkiye’deki eğitimden memnun olan var mı?
Verilen eğitim açısından da öğrencilerin beslenme olanakları açısından da baktığımızda eğitim-öğretim sistemimiz ne öğrenci ve velilerini ne de öğretmenlerimizi memnun etmekte.
Her şeyden önce…
Öğrencilerimizin taşıdıkları yük ve sorumluluk çok fazla.
Lise döneminin daha ilk başlarından itibaren dershane ve soru çözme zorunluluğu, eğitim alma haklarının ve gelecekte yaşamlarını şekillendirme fırsatlarının çoktan seçmeli sınavlara endekslenmeleri…
Daha sonra siyasetin kaosundan ve ülkemize has absürtlüklerden dolayı eğitim sisteminin ve uygulanan modellerin sürekli değişime uğraması…
Siyaset, sadece “siyaset kurumu” içinde kaosa neden olmuyor…
Siyaset, siyasetçilerin “önce millet” değil “önce ben” demelerinin bencilliğinin hâkim olduğu her yerde sorun çözmekten ziyade sorunları daha da katmerleştirmekte.
Bu bağlamda sorunun eğitim olduğu yerde de siyasetin eğitimin önünü tıkayan kanalları açması lâzım iken tam tersine oluyor.
Yine, eğitimin bu öğrenci ve eğitim odaklı sıkıntılarından başka velilerin katlandıkları sıkıntılar var…
Devlet okullarında bile bir öğrencinin senelik masraflarının ailelerin bütçelerinde önemli bir yer kaplaması ve ödeme güçlüğünden dolayı yine velilerin alternatif seçenekler üzerinde yoğunlaşarak streslere gark olmaları…
Öte yandan hayatın dinamikliğinden dolayı gelecek dönemlerde gençlerin seçim yapacakları eğitim dalında iş bulup bulamayacaklarının muammasının şimdiden hem gençleri hem de ailelerini kaygılardan kaygı beğen girdabına sürüklemesi. İşte bundan ötürü memleketimizde eğitimden şuan nazarıyla memnun olan var mıdır, dense… Ancak tuzu kuru olanlar olumlu cevap verebilecektir.
****
Dünya Bankası ve TUİK’in ortaklaşa gerçekleştirdiği “İller Bazında Beşeri Sermaye 2021-2023” araştırmasında, Türkiye’nin nitelikli, sağlıklı, eğitimli, yaşam güvencesine sahip insan gücünün hızla eridiği ortaya konmuş.
Yine…
TUİK’in gerçekleştirdiği “Türkiye’de Çocuk 2025” araştırmasının bulgularına göre, 15 yaş altı her 100 çocuktan 32’si, toplamda 7 milyon 39 bin çocuk Afrika ülkeleri seviyesinde “açlık” çekiyormuş.
15 yaş altı 6.7 milyon çocuk günde bir öğün et, tavuk, balık, yumurta yiyemiyormuş.
7.8 milyon çocuk hayatında bisiklete binmemiş, parklarda paten sürmemiş…
2.5 milyon çocuğun doğru düzgün bir çift ayakkabı, üzerine giyebileceği yeni bir kıyafeti yokmuş.
Yine, 5.5 milyon çocuğun oyuncağı bile yokmuş. 4 milyon çocuk, yaşına uygun kitap, roman, öykü, dergi, çizgi roman vb. okuyamıyorken, 14 milyon çocuk da kültürel sanatsal etkinliklerden uzakmış.
Türkiye’de toplam nüfusun %28,4’ü yoksul iken çocuk yoksulluğu %35,3 ile bunun 5 puan üzerindeymiş.
[Karar Gazetesi, 24.09.2025]
Yazdığım yazıdaki tümceler de…
Az önce paylaştığım rakamlar da…
Vahameti izah etmede ifade gücü açısından “kâfidir”.
Öğrencisine ucuz yemek temin edemeyen…
Kılık kıyafet almasında çocuklara dokunmayan…
Eğitimin kalitesini herkese erişebilecek yaygınlığa getiremeyen, yine eğitim masraflarının makul düzeylerde olması gereken…
Akşamları yatağa aç giden çocukların olduğu…
Yoksulluk ve yoksunluktan dolayı eğitimden vazgeçerek çalışma yaşamına yönelmek zorunda bırakılan çocuk işçilerin olduğu…
Bir ülkede…
Ne ekonomik gönenç tesis edilir ne de sosyal kalkınma kotarılabilinir.