Vaatlerde bulunmak, içinde yaşadığın zaman dilimi içinde hitap ettiğin kitlelere “olması gereken standartlarda” hedef tayin etmek, kanımca bir sorunu(sorunları) tespit etmeyi gerektirdiği gibi, bunun nasıl sonuçlandırılacağını da bilmeyi elzem kılar.
Neden–sonuç odaklı düşünmek, özellikle hız-zaman dilemmasında(ikileminde)-çünkü öyle vakit olur ki zaman ve hız insanın katetmesi gereken yollarda ve engellerde kaldıraç gibidir, kimi vakit olur ki hız ve zaman aklıselim ile hareket edilmediğinde, yani tezcanlılıkla davranıldığında akıbeti hüsran olur- modern zaman bireyinin pek tercih etmediği “analitik düşünceye” önem vermek, kilitlenilen istikamet babında hayatîdir.
Öyle zaman gelir ki “hayat” denen öğretmen, dersliklerde öğretilmeyen, kuramsal olmayan hususlarda, mükemmel mihmandardır. Yaşam içinde başarılı olmak kadar başarısız, çevresel faktörler ve edinilen bilgi, görgü ve kültürel terbiyeye istinaden iyi veya kötü karakterli insan olmak, buna paralel olarak varoluşunun gereği uzun yıllarca kodlanan karakter özelliklerin minvalinde davranışları ifa etmek, ân içinde insana ömrü boyunca mutluluk, huzur ve maddi-manevi doyumlara vesile olabileceği gibi, tam tersi bir sürecin taşlı yollarını da döşeyebilir.
* * *
Herkesin bildiği gibi insanın/insanoğlunun; hayatın terakki(ilerleme) göstermesi karşısında üstesinden gelemeyeceği durumlar indinde eşgüdüm içinde hareket etmesi, her bireyin kendi bilgi ve donanımı çerçevesinde, işbölümüne giderek, sorumluluğunun sınırlarını çizmesi nihayetinde tayin edilen hedef, beklenilen yaşam düzeyi, gönenç ve refah içinde ömür sürdürmesi, birtakım fedakârlıklara ve efor göstermeye, yani emek vermeye ve ter dökmeye varsayılı bedellere bağlıdır.
Yaradılış gereği insanlar, diğer canlı formlarına göre “akıl” denen tasarlama ve değiştirme melekesine(yetisine) haizdir. Sanırım, modern birey, aklını kullanabildiği ve yaşama “değer” kattığı oranda geribildirim alabilecektir; bu ân olacak bedbahtlık ân olacak saadet…