Bir tarafta Rusya–Ukrayna arasındaki savaş sürdürülüyor. Ne adına? Toprakları ilhak etmek adına… Batılılara had bildirmek adına…
Diğer yandan…
Filistin’de Gazze’ye İsrail’in saldırıları devam ediyor. Gazze’yi buldozer gibi ezip geçmek için can atıyorlar. Burada da ilhak girişimleri var. İsrail’in teokratik hedefleri doğrultusunda daha fazla toprak elde etmek var. Ama neye rağmen? Daha fazla Filistinlinin katledilmesine rağmen.
Neden insanlar… İnsanlık geçmişten ders almak bilmez? Geçmişte yıllarca savaşlar yaşanmış, yıkımlar, felaketler insanları kederlerden kederlere sürüklemiş. Zaten, bugün oynanan “demokrasicilik oyunu” da, biraz huzur için, güven içinde yaşam için ve barış için icat edilmedi mi?
Bugün, değerli madenler ve yeraltı ve yine yerüstü zenginlikler için, bir ülke ve toplumu hiçbir insanî değerler gözetilmeden mahvediliyor. Bugünün savaş ve çatışma nedenleri, ileride farklı argümanlarla değiştirilerek sürgit böyle dünya bir felaket girdabında ayakta kalmaya çalışacak.
Savaş ve çatışmalar zaten hep “daha fazla için” medeniyetlerin ve kültürlerin harap edilmeleriyle sönümleniyor ve bir dahaki seferlere kadar habis ruhlu insanların güç toplamalarına fırsat veriyor. Birinci Dünya Savaşının ertesinde teşkil edilen Birleşmiş Milletler, gerçekten de kurulma misyonuna mı hizmet ediyor? Yoksa sadece kınama ve tel’in etmekten başka hiçbir işe yarayamayan hantal bir örgüt mü?
Zaten bu örgüt olsa da olmasa da egemenler, habis planlarını hayata geçirmek için var güçleriyle sözde hasımlarına yüklenmekteler. Dediğim gibi insanlığın ders almamak gibi bir huyu var. Zaman ve öğretiler ile tarihin kayıtları insanlara daha iyi bir yaşam rehberi olabilecekken… Dünya Barışı, Evrensel Değerlerin Korunması, ne kadar da cafcaflı ve cilalı cümleler. Ama bunlar, yıllardır sadece slogan çerçevesinden öteye geçemediler. Bu bağlamda, daha önce tecrübe ettiğimiz pandemi hâli bile, insanlığa yeterli dersleri veremedi. Veremedi ki ölüm ve yok olmak duygusunun o insanı bir an durgunluğa iten hissiyatı, şimdilerde unutuldu gitti ve yine insanın insanı yok etmesi biçiminde serencam aldı.
\\\\\\\\\\\\\\\//////////////
Gelecek günlerde bir önemli sıkıntı da dünyada varolan zenginliklerin, artan nüfus karşısında ne düzeyde kalacağı. Nüfus yoğunluğu geometrik artarken, insanları besleyecek ürünlerin aritmetik artacak olması da… Gelecekte insanların yekdiğerini yok etmek için gerekçelerinden olacak. Bu bağlamda, ekilebilir tarım arazilerinin kıymetlenmesi ve yine “içilebilir suyun” her şeyden daha önemli olması… Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya ticaretinde Çin ile rekabet içinde olması ve Çin’in gitgide artan rolü ve etkinliğinin, ABD ve AVRUPA bölgesinde tehdit olarak algılanması…
Filistin’de yaşanan, sadece yerlerinden ve yurtlarından edilmeleri değil. 21.yy’da medeniyetin eşiğinde olduğumuzun neredeyse tüm kürsülerden ikrar edildiği bir post-modern zamanlarda, bir toplum sadece silahların namluları arasında yaşam savaşı vermiyor, açlıkla ve susuzlukla da bir hayat savaşımının içindeler. İnsanların gözü önünde bir toplum her gün yeniden yeniden katlediliyor. Bebeklerin ölümlerine göz yumuluyor. Bunca katliam ve insanların zahmet çekmelerine neden olunan ne? Kâh daha fazla zenginleşmek kâh daha fazla toprak sahibi olmak… Veya insanlıktan nasibini alamayanların teokratik nedenlerle bir toplumu mezalime uğratması.
Siyonizm olsun, emperyalizm olsun… Egemen güçlerin istek ve hedefleri doğrultusunda daha fazla insanın ölümüne neden olurken, medeniyetler ve kültürler sınıfta kalıyor. Geçmişin acılarından ders alabilseydik, sanırım şimdilerde hem bölgesel şiddet olaylarında hem de lokal yaşanan katliam vakalarında dünya milletleri olarak daha güçlü bir “baskı unsuru” olurduk. Tabii burada da medya denen toplumları “manipülatif” biçimde şekillendiren, insanlara olanbiteni kaynağından değil, filtreleyerek veren bir devasa güçten de bahsetmek gerekiyor.
Irak savaşında aynısı olmuştu… Afganistan’ın işgalinde de aynısı olmuştu… Medya, işgal işine girişen devletin/devletlerin halkını bu operasyonlara hazırlamakta pek mahirce kullanılmıştı. Medeniyet beşiği diye adlandırılan uluslar kendilerinden güçsüz devletleri riyakârca parçalarken, işgal ederken, bölerken ve buraların halklarını dünyevî hırslar için katlederken de medya bu işgal ve katliam eylemlerinde işlevselliğini ifa etmiştir. Modernleşmenin ve uygarlaşmanın atbaşı gittiği milenyum çağında, insanlar daha fazla demokrasi ile insan hak ve hürriyetleri adına bir başka ülkenin topraklarına tecavüz edebilmekteler. Küreselleşme ve ekonomik büyüme ile zenginlik bu muydu? Küresel egemenler diğerlerinin gözlerinde bir “heyula” oluşturdular ve gizli hedefleri için saldırmaktan da imtina etmediler.