Erhan Salman
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. ATATÜRK, Cumhuriyet Ve Demokrasi

ATATÜRK, Cumhuriyet Ve Demokrasi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yirmi birinci yüzyılda hâlen cumhuriyet rejiminin tartışılmaya devam etmesi, inanın, üzüntü verici.

Türkiye, 1920-1930 şartlarında etrafında faşizm dalgasının her yere sirayet ettiği bir dönemde… Cumhuriyet rejiminden yana karar kılmış ve dağılmış ve yıkılmış bir imparatorluktan ulus devlet inşa etmiş.

Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet rejimi arasındaki bariz fark, esasında yurttaşlık statüsünde yatmaktadır. Sultanın tebaası olan ama birey olamayan insancıkların siyasal ve toplumsal düzende herhangi bir işlevleri yoktu.

Bu bağlamda, Osmanlı Devletinde yığınlar hep yığın olarak kalmaya mecbur idi. Ne ki ya din sınıfından ya da yönetici sınıfından bir makam alıncaya kadar.

Bugün, modernleşmenin ve muasırlaşmanın ileri evrelerinin deneyimlendiği bir noktada, insanları geçmişten ayıran yön tek başlarına tekil olarak bir varlık olabilmeleridir. Sorgulamayabilmesi ve soru sorarak ortaya atılan hakikat veya bilgileri denetleyebilme ya da yanlışlama gücü, insanları ayrıcalıklı bir yere taşımıştır.

Cumhuriyet rejimi, sadece altyapı ve üstyapı dönüşümleri yapmakla kalmadı. Rejimin istediği ve beklediği insan-yurttaş profilini de oluşturmuş oldu. Kendini gerçekleştirebilen, kendisine tanınmış temel hak ve özgürlükler çerçevesinde hareket edebilen yeni dönemin yeni insan tipi. Bu bağlamda hâlen Atatürk’e ve kurduğu devlet ile rejimine hakaret etmeyi marifet sanan insan yığınlarının memleketimizde düşünce serdetmelerinin de olanağı bu beğenmedikleri rejimden neşet etmektedir.

Şu kısır döngüden kurtulmanın artık zamanı geldi de geçiyor. Atatürk’e bilimsel eleştiri yöneltemeyen, sağdan soldan duydukları zırvaları ezberleyerek papağan gibi tekrarlayan, vatanına yabancılaşmışlardan bir şey beklemenin anlamı yok. Bu bağlamda Osmanlı Devleti ve ileri gelenleri de bizim atamızdır ve tarihimizin müstesna yerinde durmaktadır. Cumhuriyet devrimine imza atan savaş kahramanları da bizim için “vazgeçilemezdir”, “kırmızıçizgimizdir”.

**** 

Bu bağlamda hâlen Atatürk’e ve kurduğu devlete laf edenler veya tesis ettiği rejimle kavgalı olanlar ya tarihten kopuk olarak tahlil yapma kolaylığına yönelmekteler veya kasıtlı olarak vatanına ve milletine düşmanlık etmekteler. Atatürk döneminde “demokrasi” yoktu demek, Atatürk’e “diktatördü” demek, inanın artık papağan gibi aynı şeyleri ikrar etmekten ve geviş getirmekten öteye geçemiyor. Bu nasıl “demokrasi” yoksunluğuydu ki insanlar düşüncelerinden ötürü mahpushanelere yollansın! Evet, belki Atatürk dönemindeki demokrasi anlayışı olgunlaşmış ve olması gereken seviyede olmayabilir idi.

 

Döneme bakılması gerekiyor. Dönem faşizm dalgasının Avrupa kıtasını esir aldığı bir dönem. Hani hep sürekli olarak 1930’lu yıllara gönderme yaparlar ya… Genç cumhuriyet döneminin daha yeni yeni birtakım atılımları yapmaya, rejimin temel taşlarını oturtmaya çalıştığı dönemler… Demokrasi yoktu, Atatürk tek adam idi… Evet, Atatürk “tek adam” idi, tek kalmış, tek bırakılmış, çizdiği vizyona yetişemeyen silah arkadaşları tarafından yalnız bırakılmıştı. İşte bizim tedrisat sistemimiz, her nedense çok yönlü bir tarih okumasına vesile olamadığından Atatürk’ü, “her nedense” yeni gelişen nesillerin dimağlarına dayısının çiftliğinde kargaları kovalayan bir perspektifte resmetmekte.

 

1930’lu yıllar dünya konjonktüründe Atatürk’ün kurduğu rejim, birçok üçüncü dünya toplumlarının hayallerinde bile zuhur edemeyecek kadar ileri bir vizyona sahip idi. Hitler Almanya’sının, yine Mussolini İtalya’sının bir bilinmezliğe sürüklendiği bir dönemde, Atatürk cumhuriyet rejiminden taviz vermeden devrimlerini kararlılıkla uygulamıştır. Yine Atatürk’e aleni bir biçimde laf edemeyenler, Cumhuriyet Halk Partisi üzerinden zımnen yüklenmekte ve yine kin ve nefretlerini ortaya dökmekteler. Ama bunların hepsi boşuna, nafile çabalar ve söylemler. Atatürk’e diktatör demekle, cumhuriyet rejimini halka rağmen tesis etmişti demekle Atatürk döneminde demokrasi yok demekle, ancak cahil ve basiretsiz kitleler yoğrulup bir forma sokulabilir. Bu kitle de Toktamış Ateş hocamızın dediği gibi %1’lik bir orana ya tekabül eder ya da etmez. En azından şunu bile dikkate almak yeter: Cumhuriyet ilan edildiğinde okuma-yazma oranı ne idi, rejimin ilerleyen dönemlerinde hangi düzeylere erişti? 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!