Emel M. Çinkılınç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Soyadının Gücü mü, Vizyonunun Derinliği mi?

Soyadının Gücü mü, Vizyonunun Derinliği mi?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazı insanlar doğuştan bir soyadının gölgesinde yürür, bazıları ise adını ışığa dönüştürmek için kendi yolunu açar.

Ama iş dünyasında asıl farkı yaratan şey, nereden geldiğimiz değil, nasıl bir iz bırakmayı seçtiğimizdir.

Çünkü koltuğa oturmak, güç kazanmak değildir; o koltuğa anlam katabilmektir.

Ve anlam, her zaman mirastan değil, vizyondan doğar.

İş hayatında bir masanın başına oturmak kolaydır.

Zor olan, o masaya anlam kazandırmaktır.

Birçok aile şirketinde başarı, yıllar içinde inşa edilen bir miras gibi görünür; oysa her miras, aynı zamanda bir sınavdır.

Çünkü asıl mesele, devralınan koltuğu korumak değil, o koltuğun hakkını verebilmektir.

Aile şirketleri, duygularla mantığın en ince dengede yürüdüğü yerlerdir.

Orada alınan her kararın içinde hem geçmişin emeği, hem geleceğin umudu vardır.

Bir yanda “böyle yaptık, böyle gider” diyen gelenek; diğer yanda “dünya değişiyor, biz de değişmeliyiz” diyen vizyon.

İşte tam bu noktada, yöneticilikle liderlik arasındaki çizgi belirir — ince ama belirleyici bir çizgi.

Yönetici, sistemin devamını sağlar; lider, sistemin anlamını sorgular.

Yönetici, işlerin yürümesini garanti eder; lider, nereye yüründüğünü sorgular.

Yönetici plan yapar, lider yön verir.

Yönetici kontrol eder; lider, güven inşa eder.

Yönetici kuralları uygular; lider, kuralları gerektiğinde yeniden yazar.

Bir aile şirketinde yönetici olmak, çoğu zaman soyadın getirdiği bir hak olarak görülür.

Ama lider olmak, o soyadın ağırlığını taşımayı değil, onun değerini yüceltmeyi gerektirir.

Lider, “bana emanet edilen bu mirası nasıl büyütebilirim?” diye düşünür; yönetici, “bu düzeni nasıl bozmadan sürdürebilirim?” diye.

Biri değişimi tehdit olarak görür, diğeri fırsat olarak.

İyi bir yönetici, kurumun bugününü güvence altına alır.

Ama iyi bir lider, kurumun yarınını mümkün kılar.

Bu yüzden birçok aile şirketi, ikinci veya üçüncü kuşakta ya büyür ya da sessizce sönüp gider.

Çünkü bir noktada o masaya oturan yeni nesil, geçmişi saygıyla taşırken geleceği yeniden tanımlamak zorundadır.

Liderlik, mirası tekrarlamak değil, mirası yeniden anlamlandırmaktır.

Ve bunu yaparken en büyük engel, dışarıdaki rekabet değil, içerideki alışkanlıklardır.

Birçok aile şirketi, yıllarca kendini korumak uğruna değişimden korkar.

Ama değişimden korkan her sistem, sonunda kendi statüsüne yenilir.

Gerçek lider, soyadının gölgesinde kalmaz; o gölgeden ışık çıkarır.

O, hem geçmişi onurlandırır hem geleceği inşa eder.

Egonun değil, vizyonun rehberliğinde yürür.

İnsanlara emir vermez; onları bir amaca inandırır.

Çünkü bilir ki sadakat, maaş bordrosunda değil, anlamda kök salar.

Bugünün iş dünyası, artık emir-komuta zincirinin değil, ilham zincirinin kazandığı bir dünya.

Çalışanlar artık “kimin oğlu” olduğunuzu değil, “neye inandığınızı” merak ediyor.

Müşteriler logonuzun tarihini değil, değerinizin samimiyetini sorguluyor.

Ve her nesil, bir öncekinden daha çok anlam arıyor.

Bir lider, koltuğuna güç katmaz; o koltuktan güç alacak bir kültür yaratır.

Korkuyla değil, güvenle yönetir.

Bir gün arkasına baktığında, sadece rakamlar değil, insanların gelişimiyle gurur duyar.

Çünkü bilir ki sürdürülebilir başarı, yalnızca bilançolarda değil, insan hikâyelerinde yazılır.

Ve işte o noktada, yöneticiyle lider arasındaki fark kristal kadar berrak hale gelir:

Yönetici, işini iyi yapar.

Lider, insanları daha iyi yapar.

Sonunda geriye sadece şu soru kalır:

“Bu şirkette soyadımı mı yaşatıyorum, yoksa vizyonumu mu?”

Bir gün o masaya oturduğunuzda, elinizde iki miras olacak: biri geçmişten gelen, diğeri geleceğe yazılacak.

Hangisini seçtiğiniz, sadece şirketin değil — adınızın da kaderini belirleyecek.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!