“Yurt dışı pazarlarda markalaşmak artık sermaye değil, vizyon işi.”
Eskiden “İhracat büyük sermaye ister” denirdi.
Bugün o cümle tarihe karışıyor. Çünkü Türkiye artık ihracatçısına sadece üretimde değil, dünyaya açılma yolculuğunda da güçlü bir destek sunuyor. Sessiz ama etkisi derin bir dönüşüm bu; Ticaret Bakanlığı’nın Yurt Dışı Birim Kira Desteği.
Adı bürokratik görünebilir; fakat etkisi, reel ekonominin tam kalbinde hissediliyor.
Kısaca özetlemek gerekirse, bu sadece bir teşvik değil, Türk markasının dünya sahnesinde yer alması için açılmış stratejik bir kapı.
Kira Desteği Değil, Markalaşma Hamlesi…
Bu destek, yurt dışında mağaza, ofis, depo veya showroom açan Türk firmalarının kira giderlerinin büyük bir kısmını karşılıyor.
Ama burada asıl mesele “kira ödemek” değil — Türk markasının uluslararası pazarda kalıcı bir yer edinmesi.
Özetle:
- Yurt dışında açılan birimlerin kira giderlerinin %50 ila %70’i devlet tarafından karşılanıyor.
- Her ülke için ayrı, bir firma adına en fazla 25 birim destekleniyor.
- Süre ise 4 yıla kadar.
Düşünün ki : Berlin’de bir mağaza, Paris’te bir showroom, Dubai’de bir ofis, Toronto’da bir depo…
Ve bu vizyonun yarısı Türkiye Cumhuriyeti tarafından destekleniyor.
Bu yalnızca bir ekonomik hamle değil, aynı zamanda bir ticari diplomasi örneği.
“Bizim Malımız Yabancı Raflarda” Demenin Gururu
Bir Türk markasının Avrupa’nın göbeğinde, Uzak Doğu’nun sokaklarında ya da Körfez’in alışveriş merkezlerinde yer alması artık hayal değil.
Tekstilciden yazılımcıya, gıda üreticisinden kozmetik firmasına kadar herkes bu destekle “yerinde ihracat” yapabiliyor.
Bu sadece döviz girdisi değil; bir özgüven meselesi.
Türk markası yabancı vitrinde yer aldığında, aslında Türkiye’nin sesi de o ülkede yankılanıyor.
Bir dönem bu tür destekler “evrak yığını” ile anılırdı.
Artık değil.
Ticaret Bakanlığı, dijital başvuru sistemiyle süreci sadeleştirdi; başvurular online, sonuçlar çok daha hızlı.
Üstelik destek sadece kira ile sınırlı değil:
Arkasından reklam-tanıtım desteği, e-ticaret destekleri, hatta Turquality aşamasına geçildiğinde personel desteği dahi devreye giriyor.
Yani devlet sadece kapınızı açmıyor, markanızın tabelasını da birlikte asıyor.
Peki Neden Bu Kadar Önemli?
Çünkü küresel markalaşma vitrinde başlar.
Milano’da, Riyad’da, Toronto’da kendi markasını taşıyan bir Türk girişimcinin varlığı; sadece ticari değil, kültürel bir güç gösterisidir.
Bugün mesele “ihracat yapalım mı?” değil artık;
“Hangi ülkede kendi kapımızı açalım?” sorusudur.
Ve o kapı her açıldığında, aslında Türkiye dünyaya bir adım daha yaklaşmaktadır.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir Türk markasının tabelası ışıldadığında, o ışık yalnız bir vitrine değil —
bir ülkenin cesaretine, vizyonuna ve inancına yanar…