İlk ihanete şahit olmak Başarı’yı sarsmıştı. O, sürüden geri kalmamak için bütün gücüyle çabalayan güvercini göremeyince, onun da yorulup sürüden ayrıldığını düşündü. Ama birdenbire kanlı gagasını pençeleriyle silip temizlemeye çalışan kerkezi görünce, bu düşünceleri alt üst oldu. Kan, etinde, budunda, gagasının çevresindeki tüylerde kalmıştı. Kan ve güvercinin maviye çalan tüyleri kerkezin gagasının etrafını rengârenk yapmıştı.
Boynunu çevirip kerkeze var gücüyle bağırdı.
-Hainlere aramızda yer yok!
-İhanet mi?
Sanki bu suçlamanın sebebini kerkez anlamıyordu.
-Sen, sonsuzluğun ilkelerine ihanet ettin.
Aklanmak isteyen kerkez, kendisini savunmak için sessiz kalmadı, herkesin duyabileceği yüksek bir sesle konuştu:
-Aslında sen ve bu yolun ilkelerini belirleyen herkes bana minnettar olmalısınız. Ben doğası zayıflardan, aşağı olanlardan sizi koruyorum. Ben en büyük temizleyiciyim. Tabiatın hasta varlıklarla kokup çürümesine imkân tanımıyorum.
Başarı, anlamlı gözlerle kerkezi süzüyordu:
-Çürümek mi?
-Ben, koku alma kabiliyetim sayesinde hasta kuşları bilirim. Zayıfların yaşama hakkı yoktur. Doğada yalnızca güçlüler hayatta kalabilir.
-Güçlüler mi? Sen yalnızca güçlüler mi yaşayabilir, dedin?
Çerkez, Başarı’nın kulağının dibinde kanlı gagalarını şapırdattı:
-Doğru duydun! Zayıflar doğayı da zayıflatır. Onlardan türeyenler yayıldıkça doğa zayıflar.
Çerkez, göğsüne vurup bencilliğini gösterdi. Doğal olarak bencilliği, benliğini gölgelemişti. Çerkez, yaptıklarının gururuyla kendisini savunmak için daha çok konuşacaktı ama Başarı duruşunu bozmadan cevap verdi:
-Eğer, bu gerçekten doğayı temizlemek içinse bile, sen bunu sonsuzluk yolunun dışında yapmalısın!
-Bana bak çocuk, şunu anla; herkes sonsuzluğa kendi doğal haliyle yolculuk ediyor.
-Peki, yolumuzun kanunları ne olacak?
-Kişilerin yazdığı toplum kanunlarıyla doğa idare edilemez!
-Ya edilirse?
-O zaman doğa hasta güvercinlerle, güneşten korkan yarasalarla, harabelerde yaşayan baykuşlarla zayıflar… Şimdi, doğayı zayıflardan temizlemek gibi ağır bir görevi üstlenmiş kerkeze, bu çabası için bir teşekkür edersen ağzın yorulmaz.
Başarı, belki de doğa kanunlarına göre kerkezin haklı olabileceğini düşündü ama yol arkadaşını gizlice yemeye ihanetten başka ne denebileceğini bilmiyordu.
Kerkeze hak verip onu masum kabul edebilmek için toplantıda olup bitenleri aklından bir bir geçirdi. Yorulmuştu, bu arayış ona baş ağrısından başka bir şey vermeyince, “Zavallı güvercin, sonsuzluk kanunlarıyla yola çıkıp doğa kanunlarıyla bir yırtıcının pençesinde aşkını kaybetti.” diye düşündü. Ne kadar dayanılmaz, bu canlı kendini katil olarak değil de yaratıcının var ettiği kurtarıcı olarak görüyordu. O andan itibaren Başarı, kerkeze adıyla değil, “hegemon” diye seslendi.
-Ben, doğa ana karşısında kendimi günahkâr saymak istemiyorum!
Kerkez kendisini savunmaya devam ediyordu. Ama Başarı, onu iyi duyamıyordu; çünkü güçlü kuzey rüzgârı onun ağzından çıkan sözcükleri alıp götürüyordu.
-Doğayı bakterilerden temizleme görevini ben kendim üstlendim.
-Canlı bir varlığı yok etmek yırtıcılıktır.
-O halsizdi…
Başarı, güvercinin haline acıdığı için susamıyordu:
-Ama onun kalbinde sonsuzluk aşkı vardı!
-Aşkı vardı ama bedeni o aşkı taşıyacak güce sahip değildi. Aslında bedeni ona ihanet ederek onu acı çekmekten kurtarmam için bana yeşil ışık yaktı. Bir an için oluşan sessizliği yine kerkez bozdu:
-Çocuk, sen zor anlıyorsun, biz kerkezlerin dünyada nesli tükenmek üzere. Şu durumda senin bana söylediklerin yersiz.
Çerkez, sesine yumuşaklık katıp kendine acındırarak konuştu:
- Ne istiyorsun, aç kalayım, sen de Kırmızı kitaba koyulacak fotoğrafımın üstüne parmağını koyup ölüm ilanımı oku.
Kerkezle tartışmanın faydasız olduğunu anlayan Başarı, yoluna dönüp ileri atıldığı an yine onun kaba sesi kulağına geldi:
-Ah, benim başka bir görevi daha üstlenmem lazım!
Başarı’yı şaşkınlık sardı:
-Nasıl bir görev?
-Sizin gibi nankörlerden de doğayı temizlemeliyim!
-Bu görev sayesinde, yeni yem kaynağı da kazanmış olursun!
-Hayır, doğadaki liyakati korumuş olurum!
Öyle görünüyordu ki kerkezin ihanetini doğa kanunlarına uygun diye geçiştiren sadece o değildi. Bütün sürünün susması onun hareketlerine hak vermek anlamına geliyordu. Başarı yol arkadaşlarını incitmekten korkmadan açık açık herkesin duyacağı bir sesle düşündüklerini söyleyince turna da kendi görüşünü bildirdi:
-Güvercinin hakkını savunmak artık neye yarar? Sonuçta geri dönmeyecek, kerkez onu yiyip bitirdi…
-Biz bir kişi olarak güvercini değil, hakkın kendisini savunmalıyız. Hepimiz beraber savunmalıyız. Böyle giderse kim zayıf düşse, kendi yol arkadaşı onu yiyebilir.
Turna susuyordu, Başarı buna aldırmadan ona seslendi:
-Haksızlığa göz yumarak cinayete ortak oluruz.
Turna zavallıca mırıldandı:
-Yahu bizim gücümüz kerkeze yetmez.
-Böyle çürük, büyük bir sürü bir hegemona boyun mu eğmeli?
-Evet!
-Hayır, hayııır!…
Başarı’nın sesinin yüksekliği bütün kuşları ayılttı. Onlar da birdenbire fısıldamaya başladı. Kerkez, sürüden ayrılıp yüz aşağı süzüldü. Çünkü bütün sürünün ona sessizce nefret yağdıran bakışları altında yola devam etmeye dayanamadı.