Ekonomide coşkulu büyüme rakamları göz kamaştırabilir: Çeyrekten çeyreğe yükselen grafikler, milyar dolarlarla ifade edilen GSYH artışları… Ne var ki, ekonomik büyümenin toplumsal refaha dönüşüp dönüşmediği—yani ekonomik kalkınmanın gerçekleşip gerçekleşmediği—sorgulanmalıdır.
Bu veriler, ekonomik büyümenin (GSYH artışı) gerçekleştiğini gösterse de, bunu kalkınmaye dönüştürmek ayrı bir derstir. Kalkınma, büyümeyi adil gelir dağılımına dönüştürmek, eğitim ve sağlık alanlarına yatırım yapmak, sosyal adaleti güçlendirmekle mümkündür.
Eğitim, sağlık, iş gücü katılımı ve sosyal güvenlik gibi alanlar yatırımla kalkınmayı besleyen ağlardır. Rakamlar elbette önemlidir; fakat bireylerin hayatına yansıyan değişim, toplumsal barış ve fırsat eşitliği kadar değerlidir.
Türkiye ekonomisi 2024 yılında yıllık %3,2 oranında büyüdü.(Reuters). 2025 İlk çeyrekte %2,0 büyüme kaydedildi; bu oran Reuters anketindeki %2,3 beklentisinin altında kaldı.
Ekonomik kalkınma cephesinde ise,Yoksulluk (pobrety) oranı, kalkınmanın önemli göstergelerinden biri olarak kabul edilir.
2023’te %5,4 olan Türkiye’deki yoksulluk oranı, 2024’te %5,2 olarak devam etti ve
2025’te ise %4,9’a gerilemesi bekleniyor.
İşte burada devreye ekonomik kalkınma girer. Kalkınma, büyümeden farklı olarak sadece rakamlara değil, toplumun bütününe odaklanır. Eğitim seviyesinin yükselmesi, sağlık hizmetlerinin erişilebilir hale gelmesi, kadınların iş gücüne katılımının artması, fırsat eşitliğinin sağlanması… Bunlar kalkınmanın ana unsurlarıdır.
Bir ülke fabrikalar açabilir, yollar yapabilir, büyük projelerle övünebilir. Ama eğer çocuklar hâlâ eğitime eşit şartlarda ulaşamıyorsa, üniversite mezunları iş bulmakta zorlanıyorsa, toplumun bir kısmı temel sağlık hizmetlerinden mahrumsa bu tabloya kalkınma diyemeyiz.
Sosyal Adalet ve Eğitimin Rolü
Kalkınmanın temel taşı sosyal adalet ve eğitimdir. Çünkü adaletin olmadığı yerde güven, eğitimin olmadığı yerde de sürdürülebilir refah olmaz. Ekonomik kalkınma, geliri sadece belirli bir azınlığa değil, toplumun geneline yayar. Eğitimin niteliğini artırarak insan kaynağını güçlendirir, fırsat eşitliğiyle yeteneklerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
Ekonomik büyüme ile kalkınma arasındaki farkı şöyle özetlemek mümkün: Büyüme, pastanın boyutunu büyütür; kalkınma ise o pastayı adil bir şekilde paylaşmayı öğretir.
Sonuç: Rakamların Ötesine Bakmak
Bugün artık ülkelerin gelişmişlik seviyesini sadece GSYH rakamlarıyla ölçmek yanıltıcıdır. Çünkü refah, tek başına rakamlarla ifade edilemez. İnsanların yaşam kalitesi, adalet duygusu, fırsat eşitliği ve sosyal güvence de en az ekonomik veriler kadar önemlidir.
Gerçek kalkınma, büyümenin toplumsal refaha dönüştüğü noktada başlar. Bu nedenle mesele sadece büyümek değil; hakkaniyetli, adil ve sürdürülebilir bir şekilde kalkınmaktır.