Bu yazıya nasıl başlanır bilmiyorum; ben bu yazıyı hazırlarken İran ve İsrail çatışma halindeler. 21. yüzyıl kendi rotasını bulamadan, 20. yüzyılın hayaletleri yeniden sahneye çıkıyor. Soğuk Savaş kodları güncellenmiş versiyonlarıyla yeniden devrede. Yine bloklar var. Yine vekâlet savaşları. Yine enerji hatları, nüfuz alanları ve kimin tarafında kalacağı belirsiz ülkeler… Dünya adım adım bir “sistem çatışmasına” doğru ilerliyor. Biz ne durumdayız, savaşın orta yerinde bir ülke olarak?
Taraf mı olacağız, oyun kurucu mu?
İkisi arasında sıkışan bir ülke olmak, bu coğrafyada lüks değil, kaderdir.
Ama bu kaderi yönetmek mümkün mü? Bakın, Avrupa ile ABD arasındaki mesafe her geçen gün biraz daha açılıyor. Ukrayna krizi bahanesiyle Avrupa, askeri anlamda tekrar silahlanma sürecine girdi. Almanya’nın savunma bütçesi 100 milyar Euro’yu geçti. Fransa nükleer silahlarını hazırlıyor. Polonya, Baltık ülkeleri tedirgin. Bir yanda NATO, öte yanda Avrupa’nın özerklik arayışı… ABD ise bambaşka bir denklem kurmaya çalışıyor. Çin’i çevrelemek, Rusya’yı sınırlamak ve içerdeki toplumsal çözülmeyi yönetmek. Trump yeniden sahneye hazırlanırken, Washington’daki akıl bulanıklığı daha da belirginleşiyor.
Bu kaos tablosu içinde Türkiye’nin yeri çok özel. Bir geçiş ülkesi değiliz sadece; aynı zamanda denge ülkesiyiz. Bu yüzden çok dikkatli, çok bilinçli ve çok kararlı olmalıyız. Bunca oyunun içinde bize biçilen hamlelere dikkat etmeliyiz. Dünyada savunma sanayiinde son yıllarda atılan adımlar tesadüf değil, bir zorunluluğun ürünüdür.
Ekonomik bağımsızlık artık sadece kalkınma meselesi değil, varoluş meselesidir. Toplumsal huzur ise stratejik güvenlik unsurudur. Artık dünyada olanlarla kendimizi ayrı tutma lüksümüz kalmadı.
Hem de atılan her adım bizi her şekilde etkiliyor ve bundan sonra da etkilemeye devam edecektir. Artık bilmeyen yok; Ortadoğu yeniden şekilleniyor. İran-İsrail hattında artan tansiyon, bölgesel bir savaşa dönüşürse sadece askeri değil, finansal bir depreme de yol açar.
Bu yüzden, küresel merkezlerin neyi ne zaman tetikleyeceğini doğru gözlemlemeliyiz. Bugünlerde düzenlenen gece yarısı operasyonları, yarının “Yeni Dünya Düzenini” şekillendiriyor. Belki de gündelik hayatımıza devam ettiğimiz bu kritik saatlerde, tarih kitapları yeni satırlar yazıyordur. Bizlerin, sade vatandaşlar olarak üzerimize düşen birlik berberlik durumumuza, her zamankinden fazla ihtiyacımız var.
Sakin ve hazırlıklı olmalıyız. Ülkemizin çevresinde yaşanan kargaşalarda pusulamızı kaybetmemeliyiz. Önümüzdeki on yıl, belki de son yüz yılın kaderini belirleyecek.