Zafer Özcivan

GIDA GÜVENLİĞİ KANUNU VE UYGULAMALARI

featured

Türkiye’de gıda güvenliği son yıllarda yalnızca tüketici alışkanlıklarının değil, toplumsal sağlığın, tarımsal üretim politikalarının ve ekonomik istikrarın da temel belirleyicisi haline geldi. Küresel tedarik zincirlerinin kırılganlaştığı, iklim krizinin tarımsal ürün kalitesini zorladığı ve tüketici bilincinin daha önce görülmemiş düzeyde yükseldiği bir dönemde, “Gıda Güvenliği Kanunu ve uygulamaları” yalnızca teknik bir mevzuat olmaktan çıkarak doğrudan halk sağlığıyla ilişkili bir stratejik alan niteliği kazandı. Özellikle son yıllarda sıklaşan taklit-tağşiş listeleri, raf ömrü manipülasyonları, izlenebilirlik sorunları ve kayıt dışı üretim vakaları, güçlü bir hukuki çerçeveye duyulan ihtiyacı daha görünür hale getirdi.

Türkiye’de yürürlükte olan “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” gıda güvenliğinin temel yasal zemininin omurgasını oluştursa da uygulamada yeni dinamiklere uyum, mevzuatın güncellenmesi ve piyasa gözetim-denetim yapısının güçlendirilmesi gerekliliği artık daha geniş çevrelerce kabul görüyor. Bu gelişmelerle birlikte Türkiye, Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası standartlarla uyumlu, risk temelli ve şeffaf bir denetim anlayışını merkeze alan yeni bir dönemden geçiyor.

AB Uyumlu Mevzuat ve Değişen Standartlar

Gıda güvenliğine ilişkin düzenlemelerin temel çerçevesi, Avrupa Birliği’nin “çiftlikten sofraya” stratejisine benzer bir bütüncül anlayışla hazırlanmış olsa da uygulama araçlarının güçlendirilmesiyle ilgili dönüşüm devam ediyor. Bugün Türkiye’de üretimden depolamaya, lojistikten perakendeye kadar her aşamada izlenebilirlik ilkesi esas alınsa da uygulamada hala yapısal boşluklar bulunuyor.

Yeni uygulama modelleri, risk puanlamasına dayalı denetimleri artırırken, işletmeleri risk gruplarına göre sınıflandırıyor. Bu sistem sadece rastgele yapılan kontrolleri değil, ürün grubu, üretim hacmi, önceki ihlal geçmişi, hijyen koşulları ve tüketici şikâyetleri gibi birçok göstergenin birlikte analiz edilmesini içeriyor. Böylece denetim ekiplerinin kaynakları daha verimli kullanılırken, yüksek riskli işletmeler üzerinde daha yoğun bir gözetim kuruluyor.

Ayrıca, AB’nin 2019’da hayata geçirdiği yeni gıda bilgi sistemleri ve hızlı alarm mekanizmaları, Türkiye’de de paralel uygulamaların yaygınlaşmasını hızlandırdı. Taklit ve tağşiş listelerinin düzenli aralıklarla kamuoyuyla paylaşılması, tüketici bilinci açısından önemli bir adım olarak öne çıkarken, sektör üzerindeki caydırıcılığı da artırıyor.

Gıda Güvenliği Denetimlerinde Yeni Teknolojik Dönem

Gıda zincirinin modernleşmesiyle birlikte denetim mekanizmaları da dijitalleşmeye başladı. Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın uygulamaya aldığı yeni elektronik denetim sistemleri, analiz laboratuvarlarının entegrasyonu ve işletmelerin dijital kayıt zorunluluğu, sahada harcanan zaman kadar değerlendirme süreçlerini de hızlandırıyor.

Bugün özellikle büyük ölçekli üreticiler, ham madde girişinden ürünün son tüketiciye ulaşmasına kadar tüm işlemleri dijital platformlara kaydetmekle yükümlü. Bu zorunluluk hem piyasa gözetimini kolaylaştırıyor hem de olası bir risk durumunda ürünün izini sürmeyi çok daha hızlı hale getiriyor.

Blockchain tabanlı izlenebilirlik sistemleri de Türkiye’de pilot uygulamalar kapsamında devreye alınmaya başladı. Bu teknoloji özellikle et, süt ürünleri, zeytinyağı ve bal gibi sahteciliğe açık ürün gruplarında kullanıldığında, tüketiciye ürünün çiftten sofraya kadar hangi aşamalardan geçtiğini anlık olarak görüntüleme imkânı sağlıyor. Dijital dönüşüm, sadece denetimlerin etkinliğini artırmakla kalmıyor, sektör genelinde güven kültürünün yerleşmesine de katkıda bulunuyor.

Taklit ve Tağşişle Mücadelede Yeni Yaklaşımlar

Gıda sektörü, ekonomik cazibesi nedeniyle dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sahteciliğe en açık alanlardan biri. Zeytinyağına pamuk yağı karıştırılması, bala glikoz eklenmesi, süt ürünlerinde bitkisel yağ kullanılması, kırmızı et yerine düşük maliyetli et türleri sunulması gibi vakalar tüketicinin tedirginliğini artıran temel faktörlerden biri.

Gıda Güvenliği Kanunu’nun en önemli maddeleri arasında, sahtecilik yapan işletmelere yönelik ağırlaştırılmış cezalar ve tekrarı halinde faaliyetten men uygulamaları yer alıyor. Bu yaptırımların caydırıcılığı son yıllarda artan denetim sayılarıyla birlikte daha görünür hale geldi. Ancak uzmanlara göre ceza sisteminin tek başına yeterli olması mümkün değil; sistem, aynı zamanda üreticinin de doğru bilgiye ulaşmasına imkân verecek eğitim süreçleriyle desteklenmeli.

Türkiye’de son yıllarda “Gıda Okuryazarlığı Programlarının yaygınlaşması ve tüketicinin ürün etiketi okuma, içerik analiz etme ve izlenebilirlik kodlarını kullanabilme kapasitesinin artması, piyasa üzerindeki doğal baskıyı artırıyor. Bu da düzenleyici çerçeveyi tamamlayan en önemli toplumsal unsur olarak öne çıkıyor.

Kayıt dışı Üretim: En Büyük Tehditlerden Biri

Gıda güvenliği politikalarının en büyük sınavlarından biri kayıtmışı üretim. Özellikle turistik bölgelerde, büyük şehirlerin çevresinde veya kırsal alanlarda kayıt altına alınmamış üretim tesisleri hem halk sağlığı hem de piyasa rekabeti açısından ciddi risk oluşturuyor.

Kayıt dışı üretimle mücadele için kanunda yer alan cezalar sertleşirken, izinsiz üretim yapan işletmelerin tespitinde yeni yöntemler kullanılmaya başlandı. Denetim ekipleri artık sadece ihbar ve rutin kontrol değil; uydu görüntüleri, su-elektrik kullanım analizleri, bölgesel kayıt sistemleri ve yerel yönetimlerle koordineli veri paylaşımını da kullanıyor. Böylece denetim faaliyetleri daha istatistiksel ve hedef odaklı bir modele dönüşüyor.

Tarım Üretiminin Dönüşümü ve Gıda Güvenliği Zinciri

Türkiye’nin tarımsal yapısı iç pazardaki gıda güvenliği konusunu doğrudan etkiliyor. İklimsel dalgalanmalar, kuraklık, girdi maliyetlerinin artması, küçük üreticinin pazara erişim güçlükleri ve depolamada yaşanan altyapı sorunları, gıdanın güvenliğini hem üretim tarafında hem de lojistik süreçlerde zora sokuyor.

Yeni Gıda Güvenliği Kanunu’nun öne çıkan özelliklerinden biri de tarım üreticisinin eğitim ve kayıt altına alınmasıyla ilgili bölümler.

• Bitki koruma ürünlerinin bilinçsiz kullanımına yönelik cezaların artırılması,

• Pestisit kalıntılarına ilişkin analizlerin daha sık yapılması,

• Üreticilere iyi tarım uygulamaları sertifikasyonunun yaygınlaştırılması,

• Soğuk zincir altyapısı için teşvik mekanizmalarının oluşturulması

Gibi adımlar, üretimden başlayan bir güvenlik zincirinin güçlendirilmesini amaçlıyor.

Tüketicinin Rolü: Sessiz Denetleyici Artık Sahada

Gıda güvenliğinin gerçek anlamda işleyebilmesi için yalnızca devlet denetimleri yeterli değil. Tüketicinin bilinçli tercihlerde bulunması, etiket ve barkod kontrolü yapması, şikâyet mekanizmalarını etkin kullanması ve sahte ürün algısını hızlıca raporlaması, günümüz gıda politikalarının ayrılmaz bir parçası haline geldi.

Alo 174 Gıda Hattı ve mobil uygulamalar üzerinden yapılan şikâyetlerin artması, tüketicinin piyasada aktif bir denetleyici işlevi üstlendiğini gösteriyor. Bu durum hem işletmeler üzerinde baskı oluşturuyor hem de denetim birimlerinin önceliklendirme yapmasını kolaylaştırıyor.

Sonuç: Sağlıklı Gıda, Sağlıklı Toplum

Türkiye’de gıda güvenliği konusu artık yalnızca gıda mühendislerinin, denetim ekiplerinin veya tüketici örgütlerinin gündemi olmaktan çıktı; doğrudan ulusal güvenlik, ekonomik sürdürülebilirlik ve toplum sağlığıyla bağlantılı stratejik bir başlık haline geldi. Gıda Güvenliği Kanunu’nun güçlendirilmesi, uygulamaların dijitalleşmesi, cezaların caydırıcı hale gelmesi ve tüketici bilincinin artması, gelecekte daha güvenilir bir gıda ekosistemi yaratma potansiyelini taşıyor.

Ancak uzmanlara göre bu alan “tamamlandı” denilebilecek bir bölge değil. Gıda zinciri küresel bir yapıya dönüştükçe, Türkiye’nin denetim kapasitesini ve mevzuat esnekliğini sürekli güncel tutması gerekiyor. Tüketici güveninin istikrarlı şekilde korunmasının yolu hem kamusal mekanizmaların güçlendirilmesinden hem de sektörün şeffaflık kültürünü benimsemesinden geçiyor.

Sonuç olarak Türkiye, gıda güvenliği alanında son yıllarda önemli mesafeler kaydetmiş olsa da risklerin çeşitlendiği bu dönemde daha proaktif, şeffaf, teknoloji odaklı ve bütüncül bir yaklaşımı sürdürülebilir hale getirmek zorunda. Güvenilir gıda, sağlıklı bir toplumun en temel dayanağı olmaya devam ediyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.