Şahane Agahoğlu

Tahmin mi, Hakikat mi?

featured

Bu coğrafya ateşi de gördü, ihaneti de, sarsıntıyı da yarayı da…

Ama her defasında toprağı vatan yapan şey; milletin vakarından, basiretinden ve dirayetinden geldi.

Bu yüzden bu topraklarda söz gelişigüzel söylenmez. Çünkü her kelime bir yön belirler, her yorum bir kaderi etkiler.

Bugün ise sosyal medya çağının en ağır imtihanlarından birinin içindeyiz.

Hakikatin üzerine hızla yayılan bilgi kirliliği bir sis perdesi gibi çöküyor.

Bir olay yaşandığında daha ne olduğu anlaşılmadan herkes bir anda “uzman” kesiliyor.

Kimi uçak mühendisi gibi konuşuyor, kimi güvenlik analisti gibi davranıyor, kimi de sanki devletin istihbaratını yönetiyormuş gibi iddialı cümleler kuruyor.

Oysa Orta Doğu’yu Orta Doğu uzmanından dinlemek, siyaseti ve stratejiyi doğru okumak için elzemdir.

Eksik bilgi en tehlikeli bilgidir. Yanlış yorum, hakikatin önünü kapatan en kalın duvardır. Askerî uçak olayı, en hassas başlıklardan biridir.

Bu tür meselelerde teknik analizler, radar kayıtları, uçuş verileri, güvenlik incelemeleri ve istihbarat raporları olmadan hüküm vermek, hakikatin yolunu kapatmaktır.

Devletin günlerce uğraşıp netleştirmeye çalıştığı bir konuyu sosyal medya beş dakikada “çözmeye” kalkıyor.

Bu da hakikate değil, kaosa hizmet ediyor.

Bu noktada Sayın Devlet Bahçeli’nin sözleri bir uyarı değil, adeta bir devlet hafızasının özetidir:

“Olay aydınlanana kadar söylenen her söz bilgi kirliliği olur.”

Bu coğrafyada küçük bir söylentinin bile neye mal olduğunu tarih defalarca gösterdi.

Tarihçiler, Uhud Savaşı’nda Peygamber Efendimiz hakkında yayılan “öldürüldü” söylentisinin orduda nasıl bir panik oluşturduğunu, düzeni nasıl sarstığını yazar.

Bir cümlenin, bir fısıltının savaşın kaderini değiştirecek etkisi olmuştur.

Bugün sosyal medya, o günkü meydandan çok daha hızlıdır. Bir söylentinin etkisi eskisinden kat kat büyüktür.

Yakın tarihte de bunun örnekleri sayısızdır.

“Kıyamet kopacak” söylentisiyle evlerine “kıyamet mumu” stoklayan insanlar oldu.

Bir tek dedikodu bile ekonomiyi, piyasaları, psikolojiyi altüst edebildi.

Bazen sükût, suskunluk değil;

olgunluk, vakar ve devletine güvenen bir milletin dirayetli duruşudur.

Emaneti ehline bırakmak hem aklın hem vicdanın hem de stratejinin gereğidir.

Uzmanların aylarca çalıştığı bir dosyaya sosyal medya yorumlarıyla hüküm biçmek, ancak fitnenin kapısını aralar. Bugün bir de metafor var: Yangının altına odun atanlar.

Hz. İbrahim’in kıssasında olduğu gibi, fitneciler her yangına dal atanlardır; işin özünü anlamadan, sadece kaos ve paniği körüklerler. Sorulması gereken basit ama hayati bir soru vardır: Yangına odun mu atıyorsunuz, yoksa su ile mi söndüreceksiniz?

İşte sosyal medyada hakikati çarpıtan, dedikodu yayan her söz, aynı yangına odun atan fiil gibidir.

Bu coğrafyanın insanı “bilmiyorum” demeyi sevmez; ama gerçek şu ki, herkes her bilgiyi bilmek zorunda değildir.

Nasıl ki eski bir deyim der: “Yarım hoca dinden eder.” Eksik bilgiyle hüküm vermek, toplumu yanlışa sürükler.

Milletin duruşu net olmalıdır:

“Konuşulması gereken elbette konuşulsun; fakat dedikoduya, bilgi kirliliğine ve yönlendirmeye hizmet eden hiçbir sözün peşine düşülmesin.”

Bizim gücümüz, doğru zamanda doğru yerde durmayı bilmemizden gelir.

Sükût gerektiğinde susmak, vakit geldiğinde hakkı gür bir sesle savunmak, bu milletin asırlardır ayakta kalma sebebidir.

Bugün de aynı ferasetle hareket etmek zorundayız.

Biraz sükût, biraz da basiret…

Ve en önemlisi: devlete güven.

Bu topraklarda acı çoktur, ödenen bedeller büyüktür.Ama vatan olmasının sebebi; milletin irfanı, aklı ve dirayetidir.Hakikat er ya da geç ortaya çıkar.Bizim görevimiz onun önünü tıkamak değil, yolunu açmaktır.

Sükûneti koruyabilirsek, hakikat kendini gösterecektir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.