Sovyetler döneminin en karanlık yapılarından biri vardı: “Allahsızlar Birliği.” Bu örgüt, yalnızca bir ideolojik kulüp değildi; bir milletin ruhunu öldürme projesiydi. Amaçları açıktı: İslam medeniyetini insanlığın hafızasından silmek. Camiler kapatıldı, mescitler mühürlendi, ezan sesi yasaklandı, Kuran-ı Kerimler meydanlarda ateşe atıldı. Namaz, saklanarak kılınan bir hatıraya; iman, kalpte taşınan bir sırra dönüştürülmek zorunda bırakıldı.
Fakat bu zulüm yalnızca inanca karşı değildi. Aynı süreçte Türk kimliği, Türk adı, Türk’üm deme hakkı da suç sayıldı. Çünkü biliyorlardı:İslam’ın nuru ile Türk’ün devlet aklı birleştiğinde, onu kıracak hiçbir güç yoktur. Bu yüzden Türklüğe savaş açtılar. Erkeklerin çoğu için ceza kurşun,kadınlar içinse ALJIR idi.
O ALJIR ki; Sahipsiz bir çöl değil, tarihin utançla kapattığı koca bir çığlıktır. 20 binden fazla Türk ve Müslüman kadın, soylu ailelerin kızları,şairler, öğretmenler, münevverler, ellerine zincir vurularak soğuk taşların arasında çalıştırıldı. Anneliği yasaklandı. Konuşmaları yasaklandı. Adları tarihten silinmek istendi. Azerbaycan’ın soylu hanımlarından Ummügülsüm de o devrin şahidiydi. Yalnızca bir şair değildi; milletin acısını göğsünde taşıyan bir sükût abidesi idi. Onun dizeleri, göğe kaldırılmış bir ağıt değil, bir milletin diriliş işaret fişeğidir:
Yazık seni Bayrağım,indirdiler, öylemi?
Seni yıkıp deviren o zehirli rüzgar
O hak yıyen haksızlar,vahşiler, tanrısızlar
Yanar ocağımı da söndürdüler, öylemi?
Bu yalnız şiir değildir. Bu tarihin yırtılamayan sayfasıdır.
Bugün hâlâ bazıları şöyle der:“İslam geri bıraktı.”
Oysa tarih öyle söylemez.Tarih der ki: İslam geldiğinde çöl, bir gecede ilmin beşiğine dönüştü. Harabelerin üzerine medreseler kuruldu. Kabile nefretinin üstüne adalet yazıldı.Kapkaranlık dünyanın kalbine ışık tutuldu. Bugün biri İslam’dan söz ettiğinde, hemen masaya “şeriat” kelimesi fırlatılıyor. Ama bu kelime çoğu kişinin zihninde yanlış bagajlarla dolaşıyor. Sonra konu ne oluyor? Tartışma. Gürültü. Toz duman. Ve işte hakikat perdeleniyor. Asıl hata burada:İslam = Yalnızca ceza hukuku zannediliyor.
Bugün tartışma çıkarmak isteyenlerin başarısı nerede? Kelimeleri daraltıyorlar.İslam deyince akla yalnız yasaklar gelsin diye uğraşıyorlar. Oysa İslam’ın en güçlü zamanı, ilmin ışık olduğu dönemdi. Bağdat’ta Beytü’l Hikme kurulduğunda,bilginler yıldız haritası çıkarıyordu.Tıp, astronomi, matematik…
Osmanlı Medrese-Vakıf sistemini kurduğunda,bir mahallede yoksul aç kalırsa devlet utanırdı.Bugün sosyal devletin konuştuğu her şey,orada zaten uygulanıyordu.
İslam’ın en güçlü dönemi, en çok ilim ürettiği dönemdir. En çok sanat yaptığı dönemdir. En çok şehir kurduğu dönemdir.Yani İslam’ın büyüklüğü,bir yasak listesinde değil,bir medeniyet hamlesindedir. O yüzden biz kavga etmeye değil,önce anlamaya dönmeliyiz. Mesela:
Hukukun ruhu:Zulme karşı direnmektir.
Bizim görevimiz:Güzel ahlakı yaşatmaktır.
Bunu anlattığın zaman, tartışma biter.
Çünkü kimse “adalete” karşı çıkmaz.
Kimse “merhamete” karşı çıkmaz.
Kimse “kul hakkı gözetilmesin” demez.
Sen de haklısın: Bu tartışmalar medeniyet ocağını kül göstermeye çalışıyor. Ama külün altında hâlâ kor var.Ve o kor, yeri geldiğinde ateşi yeniden yükseltir. Dünya medeniyeti, dün övündüğü pek çokşeyi İslam’ın elinden öğrendi. Ve bu ışığın zirvesi, Türk’ün elindedevlet aklına dönüşerek Osmanlı’da ete kemiğe büründü.
İşte bu yüzden Finlandiya dışişleri bakanı geçtiğimiz günlerde
Sayın Hakan Fidan’la görüşmesi sırasında:
“Rus İmparatorluğu bir tek Osmanlı’ya saygı gösterirdi.” dedi
Çünkü Osmanlı’nın gücü, kılıcının keskinliğinden değil,adaletinin nurundan geliyordu.İspanya’da yükselen Elhamra Sarayı, Allah’ın adıyla işlenmiş ve Allahın adının en çok zikredildiği bir taş yapıdır. Duvarlarında “La galibe illallah.”yazar
“Allah’tan başka galip yoktur.”Ve bu yüzden, asırlar boyunca sarayı defalarca yakmak istediler.Taşı yıkmak için değil,hafızayı yok etmek için. Çünkü İslam’ın izi taşta durduğu sürece, hakikat susmaz.Her şey çok açık Bugün Türkiye, yeniden kendi şuuruna dönüyor.Ezan göklere yükseliyor.Bayrak, göğün en üst katında dalgalanıyor. Maneviyat, devlet aklıyla yeniden birleşiyor.Bu başkaldırı değil; Bu geri dönüş.
Bu milletin kendi mirasını tekrar eline almasıdır.
Ummügülsüm’ün söndürülen ocağı, bugün yeniden yanıyor.Türk’ün
kapısı bir daha kapanmamak üzere açılıyor. Millet, yeniden en yüksek
sesle söylüyor: Biz medeniyet taşıyan milletiz.
